Buradasınız
A) DÜCÂNE CÜNDİOĞLU'YA MEKTUP
Ankara, 29 Mayıs
1999
Sevgili oğlum Dücâne Cündîoğlu
beyefendi,
Geçen hafta Yeni Şafak'ta
yayınlanmış olan bir köşe-yazınızı dostlarım dikkatime takdîm ettiler.
Ezcümle:
Türkçe'ye çevrilip yayınlandı: 1) İslâm'da Varlık Düşüncesi, 2) İbn Arabî'nin
Fusûs'undaki Anahtar-Kavramlar. İbrahim Kalın'ın çevirdiği ilk kitabın çevirisi
tek kelimeyle hârikadır ve muhakkak okunması gerekir.
tahammül edemeyip aslından okumayı tercih ettiğim ikinci esere gelince ne yazık
ki bu esere çeviri ödülü verildi.. (Olsun, genç İzutsu okurları çeviri ödülü
almış bu kötü çeviriden de istifâde etmeli ve okunabilir bir çeviri ile
karşılaşmak hayâlini zihinlerinde yaşatmalıdırlar)
"
şeklindeki paragrafınız beni bir
kaç yönden rencîde etti.
Bunlardan birincisi, başka bir paragrafta çevirisini tenkid ettiğiniz Prof.Dr.
Süleyman Ateş'den bahsederken hocanın ismini vermenize rağmen bendenizin ismimi
zikretmemek sûretiyle tezyifinizi ağırlaştırmak şeklinde tecellî eden
tutumunuzdur. Bendeniz doğduğumda rahmetli babam göbek adımı: "İnşaallah Cenâb-ı
Peygamber'in ilmine, hilmine ve ahlâkına mazhar
olur" diyerek Ahmed ve rahmetli annem de ismimi:
"İnşaallah ilmi de hilmi de ahlâkı da yükselir" diye Yüksel koymuşlar. Babam Soyadı
Kānûnu çıktığı zaman da: "Cenâb-ı Hakk ailemizi İnşaallah azîz
(emre) kılar" diye Özemre soyadını almış.
Bendenizin rahmetli babamın ve annemin
bu hâlis niyâzlarını 65 yıllık ömrümde ne vüs'atte yansıtabilmiş olduğumu bizzât
takdîr etmem mümkün değildir. Ama kesin olarak bildiğim bir şey varsa o da bu
niyâzların hâtırasını her dem zinde tutan şuurlu bir irâdeye sâhip olduğumdur.
Ancak, bu niyâzların bendenizde tecellî edip etmediklerini bilmeme bu irâdenin
dahi yetmediğini ifâde etmem gerekir. Bu kadar özenle ve hâlis niyetle konulmuş
ismi ve bunun gereğini ifâ için geçmiş 65 yıllık şuurlu ve hâdim'ü-l hüdemâ olan
bir ömrü keenlemyekûn addedip ismimi zikre dahi değer bulmamakla izhar ettiğiniz
tutumun zarif bir tutum olmaması bendenizi rencîde etmiştir. Bunu bilmenizi
isterim.
İkincisi, sübjektif beyânınız bir tenkid değil
(fakat sizin gibi müstaid ve kābiliyetli
bir gence hiç ama hiç yakışmayan) düpedüz bir tezyif ve bir tahkirdir.
Ben sizin yerinizde olsam, söz konusu tercüme hakkındaki
merâmımı:
Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre'nin çevirisinden esirgemek zorunda olduğumdan
dolayı üzgünüm. Çevirmenin kullandığı dil bugünkü genç İzutsu okuyucularının
ellerinde bir sözlük olmaksızın anlayabilecekleri bir dil değildir. (Ben de
henüz 37 yaşında bir genç olduğumdan) bu çevirinin dili ve terminolojisi beni
hiç sarmadı, hiç tahammül edemedim. Onun için bu kitabı ingilizcesinden okumayı
tercih ettim. Saptadığım kimi çeviri yanlışları da beni bu kitabın genç
kuşakların anlayacağı dilden ve yanlışsız bir çevirisine girişmeye yönlendirdi.
Genç İzutsu okurları benim bu gerçekten de okunabilir çevirime kavuşacakları âna
kadar isterlerse Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre'nin çevirisinden de
yararlansınlar"
şeklinde, daha zarif bir uslûb ile
dile getirirdim.
lisânının eskiliğinden ve genç kuşaklarca anlaşılmasının zorluğundan müştekîdir.
Fakat işin püf noktası şudur ki İzutsu'nun kitabı herkes için yazılmış bir kitap
değildir; bu konuya âşinâ olanlar ve kendilerinde bu konunun zevki teessüs etmiş
olanlar için, yâni mahdûd bir zümre için, yazılmıştır. Bu kitabın, bu zevke ve
konunun terminolojisine sâhip ve hâkim olmayanlar için yalnızca anlaşılmaz, can sıkıcı ve tahammül edilmez bir muamma
gibi görünmesi ve tepkiye mâruz kalmasını ise bendeniz tabiî bulmaktayım.
Ayrıca metnin bütün aşikâr ve gizli
kalan nüanslarını ehline aktarabilmek için kullanmış
olduğum vokabüler yerine bunun hacmının ¼'üne dahi sâhip olmayan bir arı duru
Öztürkçe kullansaydım eserin medlûlünü yalnızca kuşa çevirmiş olur, Prof.
İzutsu'nun merâmını da bunu anlayabilecek olanlara intikal
ettiremezdim.
Herkese şâmil ve herkes tarafından
anlaşılacak şekildeki beyânlar ancak Peygamberlerin tebliğleridir. İzutsu'nun
kitabı herkesin ve hele bu konudan anlamayanların ve bu konuya bulaştığında da
fehâmet, idrâk ve temyiz noksanlığı yüzünden (bu konuyu anlamamasının ötesinde)
bir de bu konuyu gıybet ve nifak unsuru yapacak
olanların ilgi odağı olacak bir kitap değildir. Bildiğiniz gibi: "İlmi, ehli
olmayana vermek domuzların boynuna inciden gerdanlık asmaya benzer" meâlinde de
(hadis mi yoksa kelâm-ı kibar mı olduğunu tam bilmediğim) yaygın bir rivâyet
vardır. Ayrıca Hucurât Sûresi'nin 12. âyeti de bu konuda ne büyük bir mümeyyiz
ve ne hikmetli bir uyarıcıdır!
Türkiye Yazarlar Birliği'nin
bendenizin Üsküdar'da Bir Attâr
Dükkânı isimli hâtırâtıma 1996 yılında "Hâtırât" ve İbn Arabî'nin Fusûs'undaki
Anahtar-Kavramlar isimli tercümeme de 1998 yılında "Çeviri" dalında ödül
vermiş olması bendenizin de hayretimi mûcib olmuştur. Türkiye'de üniversiter
çevrede Teorik Fizik ve Nükleer Mühendislik dallarının sâdık bir hizmetkârı
olarak: 1) yapmış olduğum bütün hizmetlere,
2) lisans, lisansüstü ve doktora düzeyleri için yazdığım 12 cild ders
kitabına, 3) yaptırttığım 15 doktora tezine, ve 4) rahle-i tedrîsimden geçmiş
ikisi müteveffâ 57 si hayatta 59 profesöre rağmen kimseciklerden iki satırlık
teşekkür dahi almamış olmama karşılık 2 yılda iki ayrı dalda Türkiye Yazarlar
Birliği'nin ödüllerine mazhar olmuş olmam ancak Türkiye'ye has bir
paradokstur.
Bundaki tek tesellim ise bu
ödülleri veren seçici kurullardan
kimseyi tanımamam ve bu ödüller için en ufak bir teşebbüste bulunmamış olmamdır.
Gıyâbımda ve bilgim dışında tekevvün etmiş olan bu kararları tasvib etseniz de
etmeseniz de, bunların bendenizi memnûn bırakan tek yanı ister istemez teslîm
edilmesi gereken bu objektifliği olmuştur.
Ayrıca söz konusu çevirimin ilk
baskısı da 11 ayda tükenmiş bulunmaktadır. Böylesine spesifik bir konuda 3000
adet nüshanın bu kadar kısa zaman zarfında böylesine bir îtibar görerek tükenmiş
olmasının da hayli ilgi çekici olduğunu
kabûl etmeniz ve, işin içine nefsânî tercihlerinizi katmadan, gerçek sebebleri
hakkında tefekkür etmeniz gerekir.
Sevgili
oğlum,
Rabb'im ömrünüzü tezyîd edip
muammer kılsın! Peygamberlik yaşının olgunluğuna sâdece 3 seneniz kalmış.
Gençliğinizde çekmiş olduğunuz çileler ise artık çok geride kaldı. Bunların
yüzünden nefsinizin artık sizi vara yoğa "agresif" kılmasına müsaade etmeyiniz.
İdrâk ediniz ki herkes, babasının ve annesinin idrâk
ile koymuş oldukları isimlerinin hakkını vermek husûsunda irâde ve ısrâr sâhibi
olan ve size de şefkat, merhamet ve sabır nazarıyla
yaklaşan bir Ahmed Yüksel Özemre değildir. Haklı ya da haksız yere
rencîde ettiğiniz ve edeceğiniz kimselerin sizin üzerinizde kazanacakları ve
Rûz-i Cezâ'da muhakkak karşınıza çıkacak olan kişi hakkının azametinden çekinin;
ve artık temkîn ve teennî
ehlinden olun! Bendeniz ise bu zerâfet yoksunu beyânınız
dolayısıyla tekevvün etmiş olan bütün haklarımı vicdânî huzur ve kanaat-i
kâmileyle size helâl ettim.
Size Hakk'ı ve Sabr'ı tavsiye
eder; umûrunuzun hayra tebdîlini, fazl-u füyûzâtınızın tezyîdini, yüksek maddî
ve mânevî rütbelere nâil olmanızı Cenâb-ı Rabb'ü-l Âlemiyn'den âcizâne ve
fakîrâne niyâz ederim.