Buradasınız

ACAR BAŞKUT İÇİN YAHOO GS GROUP'A MEKTUBUM

Yahoo Group'ları arasında

1954-1958 mezunu Galatasaray Lise'lilerin grubunda (Yahoo! Group gsl54-58) Acar

Başkut tarafından mâruz kaldığım bir ithâma verilmiş olan cevap:


Grubumuzdaki ihtirâma

lâyık Kardeşlerim,


Çernobil kazâsından sonra kendi

vehimlerini hâzâ gerçek ve de ilim sayan her tabakadan bir sürü kimse ortaya

çıkıp bir sürü de yalan uydurmuş ve teessüs etmiş olan kollektif histeri

ortamında bunların bir kısmı da tutunmuştur.


Bu yalanların bir kısmı

Türkiye'nin çay, tütün, fındık gibi ürünlerini ucuza kapatmak; diğer bir kısım

ise iç ve dış mihrakların bir dezinformasyon ve destabilizasyon politikasıyla

zamanın hükûmetini yıpratmak için Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ile

hasbelkader onun Başkanı bulunan bendenizi hedef almışlardır. Bunların

hikâyesini:


1) Türkiye'nin Çernobil

Çilesi, Nehir Yayın., 287 sayfa, İstanbul 1994

2) 50 Soruda Türkiye'nin

Nükleer Enerji Sorunu (Prof.Dr. Ahmet Bayülken ve Prof.Dr. Şarman Gençay

ile birlikte), Kaknüs Yayın., 71 sayfa, Üsküdar 2000

3) Ah Şu Atom'dan Neler

Çektim!, Pınar Yayın., 400 sayfa, İstanbul 2002

4) Çernobil

Komplosu, Bilge Yayın. 334 sayfa, İstanbul 2004


başlıklı kitaplarımda (toplam 1092

sayfada) bütün ayrıntıları ve bütün perde arkası olaylarıyla samimiyetle ve

cesâretle açıkça takdîm etmiş bulunuyorum.


Ayrıca Aralık 1993-Mayıs 1994'e

kadar Demirel-İnönü koalisyonunun cumhurbaşkanı Özal'a karşı bir komplosu olarak

"bu konuda zamanında tedbir alınmamış olduğu" iddiasıyla medya ve kamuoyu bir

kere daha, ama bu sefer hükûmet mârifetiyle, tahrîk edilip aldatıldıydı. Bu

bağlamda hakkımda Türkiye'nin her yanında Cumhuriyet Savcılıkları'na aynı

formatta: 1) 40 yıl hapsimi, ve 2) 40 milyar lira (o günün râyiciyle

2.723.000,-$ ya da bugünün râyiciyle 3.595.000,-YTL) tazminat ödememi isteyen

400 küsur "suç duyurusu" yapıldıydı.


Bundan başka Başbakan Süleyman

Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna da

Cumhuriyet Başsavcısı'na hakkımda suç duyurusunda bulundulardı. BUNLARIN

HEPSİNDEN DE BERAAT ETTİM. Ama bu da yetmedi. Bu sefer de TBMM'nde bir

"Meclis Araştırması" açıldı. Meclis Araştırması 9,5 ay sürdü ve 8

puntoluk 103 sayfa tutan çok ayrıntılı bir raporla (S. Sayısı: 455) noktalandı.

Bu rapor Meclis'de oybirliği ile kabûl edildi. Bu rapor Hacettepe

Üniversite'nden, Ege Üniversitesi'nden, Gazi Üniversitesi'nden, Trakya

Üniversitesi'nden, Karadeniz Üniversitesi'nden ve bizzât Sağlık Bakanlığı'ndan

konuyla ilgili olarak taleb edilen kanser raporlarını da hâvî idi. BU RAPOR

DA BENİ BERAAT ETTİRDİ. (Bütün bu beraat kararlarından sonra bana hâlâ

bu konuda iftirâ atanlara karşı mahkeme açmak ve tazminat taleb etmek hakkım

tekevvün etmiştir.)


Grubumuzun 4183 sayılı mesajında

bu konuda gazeteci Nûriye Akman'ın benimle yapmış olduğu bir röportajı "kafaları

karışık zevât" için yayınlamıştım. Bugün de aynı şeyi söylüyorum: ÇERNOBİL

KAZÂSINDA ALINAN CÜZ'Î RADYASYON DOZUYLA KİMSE KANSERE YAKALANMIŞ DEĞİLDİR.

Lûtfen mezkûr kitaplarım, ya da söz konusu TBMM Araştırma Komisyonu Raporu

ya da en azından 4183 sayılı mesaj bir daha tetkik edile!


Televizyonda çay içmiş olmam ise

hakîkatla ilgisi olmayan bir başka yalandır. TAEK başkanlığım süresince yalnızca

bir kez 1. kanalda Mehmet Ali Birand ile bu konuda bir açıklama ve söyleşi

yaptıktan sonra halka bir daha açıklama yapmamam için bir bakan tarafından bana

bu kanalda konulmuş olan TV ambargosunu ancak 7 ay sonra ve o da yeni açılmış

olan 2. kanalda kaçak olarak bir konuşma yaparak delmiş ve bu

konuda TAEK'in aldığı bütün tedbirleri cesâretle ve ayrıntılarıyla anlatmıştım.

Ama bu konuşmaların hiç birinde çay filân içmedimdi. İçmiş olsam da bu, "bulanık

kafaların" addettiği gibi zâten bir suç olmazdı.


Çileli TAEK Başkanlığım esnâsında

mâiyetimde çalışmış olan 627 TAEK personeliyle iftihâr ediyorum. Bu kritik

dönemde bunların bilgileri, vazife şuurları, fedâkârlıkları ve azimleri her

türlü takdîrin fevkinde idi. Ne kadar iftirâlara mâruz kalmış isem de TAEK'den,

Savcılıklardan, TBMM Araştırma Komisyonu'nun soruşturmasından dâimâ yüzüm ak,

alnım pâk ve vicdânî huzur ile tam bir Mekteb-i Sultânî'li vekarı

ile ayrıldım. Geriye baktığımda da, Elhamdülillah, bütün hayatım

boyunca "Ah keşke şunu şöyle yapsaydım da bu böyle olsaydı!" diyeceğim

hiç bir durum olmamıştır. Hayatlarında bu türlü bir mücâdele ve cihâdın içinde

bulunmamış, ömürlerini vehim ve dedikoduyla geçirmiş, temkin ve teenniden

uzak olanların bu hâlet-i rûhiyeyi fehm, idrâk ve kabûl etmelerinin zor olduğunu

da biliyorum.


TAEK Başkanlığı'ndan ayrılmama

gelince; Kurum'a 200 câhil militan yerleştirmek isteyen nüfûzlu üst

mertebelerden birinin isteğine şiddetle ve cesâretle karşı koyduğum için,

rahmetli Özal'ın kalp ameliyatı olmak üzere Amerika'da bulunduğu sırada ve onun

arkasından, "627 kişilik TAEK'de 400 komünisti koruyan gizli bir komünist

olduğum" iftirâsıyla AZL EDİLDİMDİ. Bunu da ayrıntılarıyla kitaplarıma

dercettim. Fakat hayrettir! Şimdiye kadar kitaplarımda Çernobil kazâsı ile

ilgili olarak açıkladıklarımı cerh etmeğe teşebbüs eden bir Allah'ın kulu

çıkmadı. Ancak kendi vehimlerini gerçek sanarak kitap okumayıp dedikodu ile

iştigal eden ehl-i evhâm arz-ı endâm etti ve etmektedir. Cenâb-ı Hakk hepsinin

umûrunu hayra tebdil etsin!


Selâmlarım ve

muhabbetlerimle...


Prof.Dr. Ahmed Yüksel

Özemre

(17 Şubat

2005)

Tasarım & Geliştirme | kerataif