Buradasınız

ÜSKÜDAR'IN DERGÂHLARI


ÜSKÜDAR'IN

DERGÂHLARI


Prof.Dr.

Ahmed Yüksel Özemre




Üsküdar kelimenin tam anlamıyla bir

dergâhlar beldesiydi. Herbirinin bir müze gibi korunması gereken bu dergâhlardan

bugün maalesef pek azı ayaktadır. Bunların bir kısmı da ana tahsîs amaçlarından

uzaklaştırılmış, yalnızca insanların barındığı ikāmetgâhlar derekesine

düşürülmüştür. Topluca kuudî (oturarak), kıyâmî (ayakta) ve devrânî (dairesel

yürüyüş hâlinda) yapılan zikirlerin, izhâr olunan burhanların coşkusu

çevrelerine yayılan o güzelim dergâhların çoğunun şimdi taş üstünde taşı bile

kalmamıştır.




Nerede Nûr Baba Bektâşî dergâhı?

Nerede Bezcizâde Bayramî Dergâhı? Nerede Hasîb Efendi Bedevî Dergâhı? Nerede

Celvetî Bandırma Dergâhı? Nerede Kapıağası Cerrâhî Dergâhı? Nerede Nalçacı Halîl

Efendi Halvetî Dergâhı? Nerede Halim Gülüm Kādirî Dergâhı? Nerede Alaca Minâre

Nakşî Dergâhı? Nerede Sandıkçı Rıfaî Dergâhı? Nerede Hallaç Baba Sa'dî Dergâhı?

Nerede Saçlı Hüseyin Efendi Sümbülî Dergâhı? Nerede Ümmî Ahmed Efendi Şâbânî

Dergâhı? Hepsinin ve bilhassa da hazîrelerinin1

yerinde şimdi ya yeller esmekte, ya banka binâları yapılmış ya da

mezbelelikler zuhur etmiş

bulunmaktadır.

Üsküdar bir yüzyıl öncesine kadar,

yâni nüfusu henüz 15 ilâ 20 bin kişi civârında iken, 13 farklı tarîkattan 67

adet (belki de daha fazla) dergâhı barındırmaktaydı2.

Bandırmalızâde Seyyid Ahmed Münib Efendinin 1890 yılında İstanbul'da tesbit

ettiği 307 dergâhdan hemen hemen beşte birinin Üsküdar'da bulunması mânîdardır.

Bu ise yaklaşık 300 kişi başına bir dergâh demekti. Bu dergâhlardan yetişmiş

olan dervişler ve mürşidler Üsküdar'ın bugün hâlâ bir mikdar ayakta kalmış olan

mânevî yapısının mimârı olmuşlar, hayat tarzına damgalarını vurmuşlar, ahâliye

mânevî rehberlik etmişler, onlara yobazlıktan ve bağnazlıktan uzak mânevî bir

yol göstererek rahat bir soluk aldırmışlardır.

Her dergâhın haftanın belirli bir

günü âyin günü olurdu. O gün âyini seyretmek ve hattâ iştirâk etmek üzere

Üsküdar halkı, akşam namazından sonra, mutâdı olan dergâha fevc fevc akardı. Bir

ke­re­sin­de üs­kü­dar'da, Ta­but­çu­lar için­de, "San­dık­çı Şeyh Ed­hem Rıfaî

Dergâhı"nda­ki bü­yük bir top­lan­tı­ya, Sey­yid Ab­dül­kā­dir Belhî'nin

(1839-1923) usûlen dâvet edil­me­si için Şeyh Hay­dar Efen­di ta­ra­fın­dan

ara­cı ol­ma­sı zamanın Azîz Mahmûd Hüdâyî Türbesi türbedârı Eş­ref (Ede)

Efen­di'den (1876-1954) ricâ edil­miş. Fa­kat senelerdir Eyüb Nişancası'ndaki

Şeyh Murad Buhârî dergâhından dı­şa­rı çık­ma­mış, ayrıca da herhangi bir

dergâhı ziyâret âdeti de olmayan Haz­ret'in bu top­lan­tı­ya da icâbet

et­me­ye­ce­ği­ne mut­lak na­za­rıy­la ba­kıl­mak­tay­mış. Eş­ref Efen­di

Hazret-i Seyyid'in dergâhına gi­dip, usûlüne uygun olarak, dâveti yap­mış.

Top­lan­tı ge­ce­si ise Eş­ref Efendi, San­dık­çı Dergâhı'ndan içe­ri gi­rin­ce,

yaşı seksene varmış olan Haz­ret-i Sey­yid'i mih­râb­da ve Şeyh Hay­dar

Efen­di'yi de onun arkasında ayak­ta kemâl-i huşû' için­de gör­müş. Haz­ret-i

Sey­yid'in Eş­ref Efendi'nin ricâsını kır­ma­yıp, mûtâdının aksine, bu yaş­lı

hâlinde Eyüb'den üs­kü­dar'a ka­dar gel­me­si kar­şı­sın­da her­kes hem

şa­şır­mış, hem fevkalâde memnûn ol­muş ve hem de Eş­ref Efendi'nin za­ma­nın

Melâmî Kut­bu'­nun nez­din­de­ki kad­ri­nin, kıy­me­ti­nin ve i'tibârının

bü­yük­lü­ğü­nü kemâliyle an­la­mış3.

O gün icrâ edi­len zik­rin hâzırûna bah­şet­miş ol­du­ğu mânevî lez­zet ise,

çocukluğumda, ara­dan 40 se­ne geç­miş ol­ma­sı­na rağ­men, Üsküdar'ın

ediblerinin, ressamlarının, hattatlarının, mûsıkîşinaslarının ve meşâyihinin

toplantı mahalli olan meşhûr Attâr Dükkânı'nda­ki4

o unu­tul­maz soh­bet­ler­de hâlâ ta­has­sür­le anlatılırdı.



Dergâhların meşâyihi halkın zor

zamanlarında karşılaştıkları meselelerin çözümünde onlara yol gösteren temkin

ehli rehberlerdi de. Bu bakımdan Üsküdar hep zabtiye olaylarının fevkalâde nâdir

zuhur ettiği bir belde olarak kalmış, bu bakımdan hiçbir zaman Kumkapı, Samatya,

Beyoğlu, Tatavla semtlerine benzememiştir. Bugün dahî Üsküdar'da bu olayların

nısbî azlığını bu mubârek merkezlerin ve bu merkezlerin mubârek zevâtının ihdâs

etmiş oldukları (zayıflayarak da olsa günümüze kadar gelmiş olan) genel edeb,

hak ve hukuku koruma kollama idrâki ve hattâ içgüdüsüne

borçluyuz.

Üsküdar'da muhâfaza edilerek

günümüze kadar erişebilmiş ve hâla dergâh havasını koruyan, yâni ikāmetgâh

olarak kullanılmayan, beş dergâh kalmış bulunmaktadır. Bunlar tarihî

eskiliklerine göre Karacaahmed'deki Karacaahmed Sultân Bektâşî Dergâhı, Açık

Türbe'deki Azîz Mahmûd Hüdâyî Celvetî Dergâhı, Doğancılar'daki Mehmed Nasûhî

Efendi Bayramî Dergâhı, İmrahor'daki Üsküdar Mevlevîhânesi ve Sultan

Tepesi'ndeki özbekler Nakşî Dergâhı'dır.



Üsküdar'a damgasını basmış olan

tarîkat Celvetîlik'tir. Üsküdar'da 17 adet Celvetî Dergâhı ta'dâd edilmiştir.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Dergâhı ise Celvetî Tarîkatının "âsitânesi" yâni tarîkatın

diğer dergâhlarına şeyh tâyini kararlarının verildiği makamdır. Türbesi, câmi

tarzındaki dergâhı, müştemilâtı, Hünkâr Mahfeli ve bakımlı hazîreleriyle çok

müstesnâ bir külliyedir. Bendenizin dedemin dedesi olan ve Sultan II. Mahmûd'un çuhadarı, Sultan

Bâyezid Vakfı ruznâmçecisi (kâtibi), Şehzâde Câmii mütevelli heyeti âzâsı

görevlerinde bulunmuş Hacı Mehmed Emîn Ağa (vef. H.1246/M.1830) da Azîz Mahmûd

Hüdâyî Degâhı'nın hazîresinde gömülüdür.



çocukluğumda Üsküdar'lı hanımlar

hâmile olduklarını anlar anlamaz, ilk iş olarak bir boy abdesti alıp Azîz Mahmûd

Hüdâyî'nin türbesini ziyâret ederek: "İlâhî ya Rabbi! Karnımdaki şu çocuğun

kusursuz doğmasını, Sana hayırlı kul, Cenâb-ı Peygamber'e hayırlı ümmet olmasını

ve burada yatan Azîz Mahmûd Hüdayî hazretlerinin rûhâniyeti gibi yüksek bir

rûhâniyet sâhibi olmasını lûtfet!" şeklinde bir duada bulunurlar ve bunu da

bir Fâtiha ile noktalarlardı. Doğacak çocuğun böylelikle Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin

rûhâniyetine tevdî edilmiş olduğu söylenirdi. Rahmetli annem üç çocuğu için bu

işlemi yaptığı gibi rahmetli eşim Kâmuran hanım büyük kızım Fâtıma Mürşîde

Fezâ'ya, büyük kuzinim rahmetli Melîha hanım oğlu Mehmet Semih'e, yengem Birsen

hanım yeğenim Abdullāh Ahmet Refik'e ve (Allāh uzun ömür versin ve iki cihânda

azîz etsin!) şimdiki eşim Gülsen hanım da küçük kızım Fâtıma Râbia'ya hâmile

iken aynı an'aneye uymuşlardı. Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri'nin Cenâb-ı Hakk'a

"İlâhî yâ Rabbi! Bizim türbemizi ziyâret

edenleri ateşte yakma, suda boğma!" şeklindeki niyâzı dolayısıyla türbesinin

ziyâretçisi çok olurdu; elân da öyledir.



Üsküdar'ın sanat, fen, ve sosyal

hayatına 1800'lerden i'tibâren damgasını basmış olan efsânevî dergâhlarından

biri de özbekler Dergâhı'dır. Ebrû sanatında "Üsküdar Okulu" denen ve bütün

Türkiye'yi kaplamış olan cereyân bu dergâhdan neşet etmiştir. Özbekler Dergâhı

bugün dahî dillere destân özbek Pilâvı'na eşlik eden sohbetlerin yapılmakta

olduğu mânevî bir mekândır.



Üsküdar'da Gündoğumu Caddesi (eski

Menzilhâne Yokuşu) eksen olarak alındığında gerek bu güzergâh üzerinde gerekse

bu güzergâhı çevreleyen Kefçedede, Tavâşî Hasan Ağa, Tabaklar, Aşçıbaşı ve

Arakiyeci Hacı Câfer Mahalleleri Üsküdar'da dergâhların yoğun olduğu yerlerdi.

Bugün bu bölgede dolaşan dikkatli bir kimse, çoğu kere bendenizin de yapmakta

olduğu gibi, kimi yerde hazîresi bile yok olup gitmiş de geride kalan kırık

şâhideli tek bir mezarı, kimi yerde eskiden bir dergâh olduğu kitâbesinden

anlaşılan bir mezbeleliği, kimi zaman artık zamana dayanma gücü kalmamış ahşap

bir yapıyı hüzünle seyredebilir ve hayâlinde mâzîye bir yolculuk yaparak

buralardaki dergâhların şa'şalı hâllerini içi burkularak tahayyül

edebilir.




* * *







[1]Hazîre: Etrâfı çevrili mezarlık: Câmi, türbe ve dergâhlar gibi yerlere

ait mezarlık.

[2]Bk. Sâlim Yorgancıoğlu, Üsküdar Dergâhları (Editör: Ahmed Yüksel Özemre),

Üsküdar Belediyesi Yayınları, Üsküdar 2004.

[3]Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'ın üç Sırlı'sı, Kubbealtı

Neşriyât, İstanbul 2004.

[4]Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı,

Kubbealtı Neşriyâtı, 4. baskı, İstanbul 2004.

Tasarım & Geliştirme | kerataif