Buradasınız

GALATASARAY LİSESİ'NİN VERDİĞİ EĞİTİME ÖVGÜ

GALATASARAY LİSESİ'NİN VERDİĞİ EĞİTİME ÖVGÜ



Prof. Dr. Ahmed Yüksel ÖZEMRE
(Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Eski Başkanı)



Mekteb-i Sultânî'den (Galatasaray Lisesi'nden) mezun olduğum 1954 yılındanberi yaklaşık 48 sene geçti Bu zaman zarfında bu lisenin ve hemen hemen hepsi de rahmetlik olmuş olan hocalarımın bana neler kazandırmış olduğunu defalarca derûnumda tefekkür etmek ve arkadaşlarımla da tartışmak imkânım oldu.

Ayrıca, bâzı çevrelerde Galatasaray'ı ve mezunlarını Batı'nın kayıtsız şartsız kör hayrânı ve hattâ vatan-millet düşmanı olarak ilân eden zihniyetlerin altında ne türlü 1) özlemlerin, 2) ezikliklerin, 3) vehimlerin ve 4) güvenilir bilgi eksikliğinin yatmakta olduğunu tesbit ve tahlil etmek imkânım da oldu.



Ağabeyimin dönemiyle (1937-1945) birlikte Galatasaray Lisesi'nin târihinden tam 16 yılını yaşamış bir kimse olarak ben (1946-1954), bu liseden bütün bu zaman zarfında, gerçekten de "dinini, aslını, medeniyetini inkâr eden" sayılabilecek tek bir kişinin çıkmış olduğunu söyleyebilirim. Ve o da bunu sinsice değil fakat Basın'daki çeşitli yazılarıyla cesâretle ilân etmiştir. Bununla beraber bu kadarlık bir fire de 16 yılda 2000 mezun vermiş olan bir toplulukta olağan sayılmalıdır.

Okuldaki davranışı ne kadar ciddiyetten uzak, ne kadar disiplin ve hattâ edeb dışı olmuş olsa bile, bu okulun havasını teneffüs etmiş olan herkesin hayatta iyi bir aile reisi ve başarılı olmuş olduğunu söyleyebilirim. Bu, Galatasaray Lisesi'nden bir süre okuduktan sonra ister disiplinsizlik isterse başka sebeplerden ötürü eğitimini başka bir lisede tamamlamış olanlar için de geçerlidir. Bunun en iyi örneklerinden birisi okulu 8. sınıfta iken terk etmek zorunda kalmış olan kıymetli dilbilimcimiz, rahmetli Prof.Dr. Berke Vardar'dır.

Söz konusu 16 yıl içinde Galatasaray Lisesi'nin: İsmail Habib Sevük, Nihat Sâmi Banarlı, Hâlit Fahri Ozansoy, Ercümend Ekrem Talû, Refet Avni Aras, Orhan Şaik Gökyay, Nurettin Ergin, Esad Mahmud Karakurt, Muvaffak Benderli, Ömer Zeki Defne, Ahmet Kutsi Tecer gibi Türkçe Edebiyat hocalarına ve Râşid Erer, Hâlit Sarıkaya, Muhiddin Sandıkçıoğlu, Sâmih Nâfiz Tansu gibi Târih hocalarına bir göz atılacak olursa milliyetperverlikleri müsellem, Türk târihine ve medeniyetine âşık olan bu hocaların eğitimlerine tâbî olan öğrencinin ait olduğu cemiyetin mânevî değerlerini reddetmesi kolay değildir. Ve eğer istisnaî olarak reddetmişse bu, muhakkak ki, Galatasaray Lisesi'nde verilen eğitimin dışında kalan bir takım çok özel sebebler gerektirir.

Diğer taraftan, Fransız hocalarımıza gelince bunlar bir başka milletin, bir başka dinin, bir başka zihniyetin, ve bir başka medeniyetin fertleri olmalarına rağmen bizlere hiç bir zaman mensubu olduklarının sinsi ya da dayatmacı bir propagandasını yapmadılar. Olayları daima objektif bir tarzda temyiz ve münâkaşamıza takdîm etmeyi tercih ettiler. Bilâkis, biz onlarda, kendini otokritiğe tâbî tutma adâletini ve fazîletini bulduk. Bu örnek tutum bizleri pekçok konuda önyargılı olmaktan da iz'an, fehâmet, idrâk ve temyiz yoksunu olmaktan da koruyan adâletli bir temkine sevketti.

Lise döneminde Fransız Edebiyatı hocalarımız bizlere Corneille'den, Racine'den, Victor Hugo'dan, Edmond Rostand'dan, ve Molière'den yirmiye kadar trajedi ve komedinin tam metinlerini okutup ayrıntılı bir biçimde tahlil ve tetkik ettirdilerdi. Bu eserlerdeki kahramanların hâlet-i rûhiyelerini tahlil etmek, bizler için, hem hayat tecrübemizi, hem görgümüzü ve hem de kültürümüzü olağanüstü arttıran, bizlere bir metni kritik ederek okumak lezzetini aşılayan muhteşem bir deneyim olduydu. Galatasaray'daki eğitimin kalitesi işte burada da kendisini gösteriyordu. Fransız hocalar bizleri hem kendileriyle hem de biribirimizle aktif bir tartışma içine çekebilmeyi, böylelikle de rahat konuşabilmemizi ve fikirlerimizi cesâretle savunmayı geliştirmemizi bu ustaca stratejileri sâyesinde sağlamaktaydılar.

Galatasaray Lisesi'nin şimdiki dönemi için bir şey söylemem mümkün değil. Fakat bizlerin zamanında Galatasaray Lisesi öğrencilerinin, şu ya da bu meslekte değil, "hayatta başarılı olmak" amacına yönelik, geniş bir kültür yelpâzesine sâhip olacak şekilde yetiştirilmekte olduklarını söyleyebilirim. Hocalarımızın, bizim bir meslekte başarılı olma hırsımızı bilinçsizce kamçılamak yerine, sağlıklı düşünüp isâbetli kararlar verme hasletlerimizi geliştirmeyi ön plâna alan bir eğitim stratejisi uygulamış olduklarını ancak şimdi idrâk edebiliyorum. Bunun içindir ki o zamanların Galatasaray Lisesi mezunları hayatta hangi işe el atmışlarsa muhakkak başarılı olmuşlarıdır. Bunun, genellikle, bugünkü kuşaklar için de geçerli olduğuna şâhidim.

Galatasaray Lisesi'nde aldığımız eğitimin şahsiyetlerimizi nasıl şekillendirmiş olduğunu ancak mezun olduktan çok sonra ve hayatın gerçekleri karşısında kendi davranışımı otokritik bir incelemeye tâbî tutarak teşhis ve tesbit edebildim. Galatasaray Lisesi'nden almış olduğum eğitimin bana:

  1. Kendimi acımasız bir şekilde tenkid etmeyi,
  2. Okuduklarımı ve duyduklarımı ancak sıkı bir tenkid süzgecinden geçirip elenmesi gerekli olanları eledikten sonra özümlemeyi, ve dolayısıyla da önyargılı olmamayı,
  3. Hiç bir topluluğun, hiç bir ideolojinin kurukuruya taklitçisi olmamayı, bilâkis bunları sıkı bir kritikten geçirerek gerçek yüzlerini ve izafî değerlerini teşhis ve tesbit etmeyi,
  4. Kendime güvenmeyi,
  5. Kütlelere sıkılmadan hitâb etmeyi,
  6. Konuşurken kelimelerin nüanslarını iyi seçmeyi,
  7. Gerek Türkçe'de gerekse Fransızca'da geniş bir kelime hazînesine dayanarak konuşmayı,
  8. Herkese sabır ve müsâmaha ile yaklaşıp dinlemeyi,
  9. Konuştuğum kimselerin anlayış seviyelerine göre hitâb etmeyi,
  10. Mücâdele etmek gerekiyorsa hiç korkmadan hak bildiğimi sonuna kadar savunmayı,
  11. En büyük fazîletin gerçeğe ulaşmağa çalışmak olduğunu,
  12. Hatâlı olduğumu anladığımda da, bunu bir izzet-i nefis meselesi yapmadan, hatâlarımdan derhâl geri dönmeyi,
  13. Her zaman temkin ve teenni ile hareket etmeyi, ve bilhassa
  14. İnsanlara karşı âdil ve muhsin olmayı


telkin etmiş olduğunu ancak 40 yaşımdan sonra berrâk bir biçimde idrâk ettim.

Hayatım boyunca bu konularda ne kadar başarılı olmuş olduğuma hükmetmem bugün bile zordur. Ama, en azından, kesinlikle söyleyebileceğim bir şey varsa o da bu eğitimin bu hususları gerçekleştirmek yönündeki irâdemi iyice bilemiş, sebât ve metânetimi arttırmış, pekçok konuda ve durumda da beni başarılı kılmış olduğudur. Bazı sınıf arkadaşlarımla konuyu müzâkere ettiğimde onlar da kendileri için aynı kanaate vardılardı.

Galatasaray Lisesi'nin en büyük hasleti, sanırım, bu okulda: 1) tek düze olmayan, 2) tek boyutlu olmayan, 3) "aynı kalıptan çıkmış" (klonlanmış) hissi vermeyen, 4) vicdânına asla ipotek koydurmayan, 5) kendisini kimsenin körükörüne yardakçısı ve şakşakçısı durumuna düşürmeyen (dolayısıyla doğal olarak reaksiyoner), 6) düşüncesinde hür, 7) farklı kültürleri anlamak ve değerlendirmek irâdesiyle donatılmış, 8) analiz ve sentez yeteneği olan, 9) yüksek bir adâlet idrâkine sâhip, 10) şahsiyet sâhibi gençlerin bolca yetişebilmesidir. İşte bazı çevrelerin Galatasaray Lisesi mezunlarının bir bölümünü, bir çeşit snobluk izâfe ederek, hased ve kıskançlıklarının odağı kılmalarının başlıca sebebi herhâlde lisenin bu özelliğine karşı duydukları reaksiyon olsa gerekir.

Galatasaray Lisesi, altında tek bir kalıp bulunan bir büyük pres değildir. Bu liseden cemiyetin her kesiminde hizmet eden, değişik (hattâ çoğu kere de farklı) eğilim ve düşüncelere sâhip pekçok mümtaz şahsiyet yetişmiştir. Çok eskilere gitmeksizin, bu farklılığa şu zevâtı örnek gösterebiliriz:

Dünya görüşü açısından: Sakallı Celâl, Prof.Dr. Mehmet Ali Aybar, Prof.Dr. Bülent Tanör, Dr. Mehmet Ali Kılıçbay da bu okulun mahsûlüdür; Kenan Rufâî, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ziyad Ebüzziyâ, Mehmet Şevket Eygi, Erol Özbilgen, Nezih Uzel, Prof.Dr. Niyâzi Öktem de bu okulun mahsûlüdür.

Müzik açısından: Barış Manço, Timur Selçuk, Candan Erçetin de bu okulun mahsûlüdür; Refik Fersan, Muhlis Sabahattin Ezgi, Ekrem ve Cemâl Reşit Rey kardeşler, Ulvi Cemal Erkin, İlhan Usmanbaş, Yalçın Tura da bu okulun mahsûlüdür.

Edebiyat açısından: Nâzım Hikmet Ran, Bilge Karasu, Nedim Gürsel, Selim İleri de bu okulun mahsûlüdür; Tevfik Fikret, Ahmet Hâşim, Abdülhak Şinâsi Hisar, Refik Hâlit Karay, Hâlit Fahri Ozansoy, Ercümend Ekrem Talû, Âsaf Hâlet Çelebi, Câhit Sıtkı Tarancı, Haldun Taner, Yiğit Okur da bu okulun mahsûlüdür.

Devlet adamlığı açısından: Hasan Esat Işık (eski Dışişleri Bakanı), Coşkun Kırca (eski Büyükelçi), Prof. Dr. Mümtaz Soysal (eski Dışişleri Bakanı) , Fikri Sağlar da (eski Kültür Bakanı), bu okulun mahsûlüdür; Râşid Erer (Osmanlı İmparoturluğu eski İâşe ve Maarif Nâzırı), Fatin Rüştü Zorlu (eski Dışişleri Bakanı), Suat Hayri Ürgüplü (eski Başbakan), Prof. Dr. Nihat Erim (eski Başbakan), Prof. Dr. Turhan Güneş (eski Dışişleri Bakanı), İlter Türkmen (eski Dışişleri Bakanı), Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu (eski Başbakan) ve Necmettin Cevherî de (eski Bakan) bu okulun mahsûlüdür.

Temâşâ sanatları açısından: İsmet Ay, Korhan Abay, Aydemir Akbaş, Ferhan Şensoy, Erol Günaydın da bu okulun mahsûlüdür; Burhanettin Tepsi, Reşit Baran, Necdet Mahfi Ayral, Ömer Lütfi Akad, Ergun Köknar, Genco Erkal, Şevket Altuğ da bu okulun mahsûlüdür.

Gazetecilik açısından: Vedat Nedim Tör, Vâlâ Nureddin, Nâdir Nâdi Abalıoğlu, Çetin Altan, Orhan Koloğlu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Fâtih Altaylı da bu okulun mahsûlüdür; Refi Cevad Ulunay, Yunus Nâdi Abalıoğlu, Sedat Simâvî, Hakkı Târık Us, Necmeddin Sadak, Engin Ardıç da bu okulun mahsûlüdür… ve ilh…

Dileğim Galatasaray Lisesi ve onun gibi köklü eğitim kurumlarımızın, önyargıyla hareket etmeyen ve kendisini bu kurumların önünde ezik hissedecek yerde bunlarla iftihâr edebilmesini bilen devlet adamlarımızca gerektiği şekilde kollanıp muhâfaza edilmesidir.


Tasarım & Geliştirme | kerataif