Buradasınız

ÜSKÜDARLI MUTASAVVIF BİR ATOM MÜHENDİSİ... [SUAVİ KEMAL]

Üsküdarlı mutasavvıf bir atom mühendisi...
Suavi Kemal ([email protected])

Ahmet Yüksel Özemre hocamız geçtiğimiz Çarşamba günü hakka irtihal etti. Doğup büyüdüğü ve ömrünü geçirdiği Üsküdar’da Gülnûş Vâlide Sultân Camiî’nde kılınan namazdan sonra Karaca Ahmet’e defnedilen hocanın gerek yazdığı eserlerle, gerekse de sohbetleri dolayısıyla hepimiz üzerinde emeği vardı. 35’i telif olmak üzere 45 esere imza atan hocanın hayatı ise hem sağlık durumu hem de konumu gereği yıldırımları üzerine çekmesiyle meşakkatli geçti.

İlk atom mühendisimiz olan Ahmet Yüksel Özemre’yi kamuoyuna tanıtan maalesef birikimi ve çalışmaları değil, kimi çevrelerin medya aracılığıyla attığı iftiralar oldu. Nükleer enerji ile ilgili hem bilimsel hem de idarî pek çok görevde yer alan Özemre, aynı zamanda teorik fiziğe, epistemolojiye ve tasavvufa da merak kelimesiyle izah edilemeyecek yoğunlukta ilgi duyan ve çalışmalar yapan bir kişi. 61 öğrencisinin şimdi profesör olup kendi çalışmalarının fersah fersah ötesinde bilimsel eserlere imza atmış olmasıyla övünen Özemre, vefat edene kadar ailesinin 280 yıldır yaşadığı Üsküdar’da doğduğu köşkün yerinde yükselen apartmanın bir dairesinde mütevazı hayatını sürdürüyordu.

Çocukluk yılları

Ahmet Yüksel Özemre 3 Nisan 1935 Çarşamba sabahı 04.30’da, babaannesinin babası Münîb Paşa’nın satın aldığı konakta doğdu. Babası Kur’ân Tilâvet ekolünün en son şahsiyetlerinden Hâfız Mehmet Nûrullah Bey olan Özemre’nin annesi Pâkize hanım. Henüz kırk bin nüfuslu olan ve Osmanlı’dan tevârüs eden kültürel dokusunun bozulmadığı yıllarda Üsküdar’ın herbiri "şahsiyet" olan insanların arasında, ağabeyi Mazhar Bey ile birlikte büyüyen Özemre, Ayazma İlkokulu’nun ardından ağabeyi gibi Galatasaray Lisesi’ne kaydoldu.

Özemre mesleğine ise küçük yaşta karar verdi ve ailesinin de teşviki ile uzun yıllar sürecek zahmetli bir eğitim maratonuna başladı. Özemre o günlerini "Ailem beni okumaya çok teşvik etti. Annem bana o zamanlar yayınlanan Yavrutürk dergisinin 64 sayfalık Edison özel sayısını okuyunca ona ‘ben mûcid olacağım’ dedim. İlkokulu bitirmeden Hayat Ansiklopedisi ile Çocuk Ansiklopedisi’ni tamâmen bitirmiştim. 7. sınıfta fizikçi olmaya, 8. sınıfta teorik fizikçi olmaya karar verdim" sözleriyle anlatırdı. Hem akademik hem de bürokratik olarak üst düzey görevler alan Özemre, babasının nasihatına her zaman uymasa da hep aklında tuttu. "Rahmetli pederin bana vasiyeti vardır: ‘Evlâdım talip olma, teklifi de reddetme!’ derdi. 43 tane işe girip çıktım; fakat bunlardan sâdece üniversite öğretim üyeliğine kendim talip oldum. Onun ötesinde hiçbir işe kendim talip olmadım. Daima iş gelip beni buldu. Hiçbir işe talip olmadım ama pek çok işleri de reddettim".

Galatasaray Lisesi’nde şimdi hepsini hayırla yâd ettiği hocalarından aldığı eğitimin neticesinde plânladığı gibi İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne giren Özemre, lisans eğitimini rekor bir sürede 2,5 yılda tamamlar. Ancak dersler bittikten sonra, diplomasını alabilmesi için "bir mevzuat garabeti" yüzünden beklemesi gereken bir 1,5 yıl süre daha vardır. Normalde âtıl geçecek olan bu dönemde evlendiği sınıf arkadaşı da olan ilk eşi Kâmuran Hanım Fransa’dan bir burs kazanınca, o da başka bir bursla "Fransa Nükleer Bilimler ve Teknoloji Millî Enstitüsü"nde Atom Mühendisliği eğitimine başlar ve böylece Master’ını İstanbul’daki Üniversite’den diplomasını alacağı 1958 Ekim’inden önceki Temmuz ayında tamamlar.

Mühendis olması, aynı zamanda annesinin Özemre’den ricasıdır. Özemre’nin Türkiye’nin ilk atom mühendisi olması ona pek çok sorumluluk yükler. 1960’lardan sonra bu yük iyice artar. Nükleer teknolojiyle ilgili pek çok bilimsel ve idarî görevi üstlenen Özemre 1985-1987 yılları arasında 26,5 ay Türkiye Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı olarak görev yaparken, Çernobil Kazası yaşanır ve politik basiretsizlikler yüzünden bütün çalışanlarıyla zan altına alınan kurumun başında olması, onu bir anda hedef haline getirir. O dönemde yaşanan kaosta, tıpkı yakın tarihte herkesin deprem ve ekonomi uzmanı kesilmesine benzer bir şekilde "radyasyon ve nükleer enerji uzmanlarının" aniden bollaşmasının da payı vardır. O dönem hatıralarını 1993’de çıkan Türkiye’nin Çernobil Çilesi ve henüz yayıncısını bekleyen Ah, Şu Atom’dan Neler Çektim! adlı iki kitap halinde yazan Özemre özellikle 1992-1993’te siyasi sebeplerle tekrar gündeme gelmesiyle Çernobil kazasının onu ve ailesini nasıl etkilediğini şöyle özetliyor: "Hakkımda cumhuriyet savcılıklarına 400 küsur suç duyurusunda bulunuldu. Sanki tek merkezden çıkmışcasına yazılan bu suç duyurularının her birinde hakkımda 40 yıl hapis ve 40 milyar lira para cezası öngören başvurulardı. Bunların hepsinden aklandım. Bu yetmedi, gazeteler beni defalarca vatan haini ilan etti. TBMM’de hakkımda bir araştırma komisyonu kuruldu. 9,5 ay çalıştı. Ben, TAEK çalışanları ve zamanın hükümeti ibra oldu. Gaziosmanpaşa’da 1600-1800 kişinin katıldığı bir gösteride samandan kuklamı yaktılar. Taksim ve Kadıköy meydanlarına ‘Çocuklarımızı lösemili yapan Ahmet Yüksel Özemre’ye ölüm’ diye pankart astılar. Eşim ve kızım çok ızdırap çekti. 4-5 sene sonra kızımı kaçırmak isteyen gruplar olduğunu öğrendim. Benden saklamışlar."

Yapılan haksızlıklar...

Doğrulardan taviz vermemesi Özemre’yi hem sağ hem de sol çevrelerce "istenmeyen adam" ilan edilmesine yeter. Nitekim Özemre, Özal’ın kalp ameliyatı için Houston’a gittiği zaman gerçekleştirilmesine fırsat bulunan bir komplo neticesinde 627 kadroluk Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nda 400 komünisti koruyan gizli bir komünist olarak azledilir. Bu garâbetin bir benzeri daha sonra da TÜBİTAK’ta yaşanacaktır. "1988 senesinde Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, teorik fiziğe ve nükleer mühendisliğe yaptğım eğitim hizmetlerinden dolayı TÜBİTAK’a bana hizmet ödülü verilmesi için gıyabımda teklif götürüyor. O zaman TÜBİTAK’ta bulunan zihniyet ‘Bu takunyalı herife böyle bir ödül verilmez’ diyerek konunun alt komisyonda tartışılmasına bile engel oluyor. Ertesi sene tamâmen karşı düşüncede bir zihniyet ise aynı teklife ‘bu komüniste ödül verilmez’ diye reddetti. Bunları ibretle ve hayretle seyrediyorum".

Kendisiyle yaptığım röportajda Ahmet Yüksel Özemre yaşadığı sağlık sorunlarıyla bir çeşit pratisyen hekime döndüğünü söylüyordu. "Geçirdiğim 23 ameliyat, 3 kanser, 3 hepatit ve daha bir sürü hastalık dolayısıyla tıpla ilgilendim. Sadece gözümden 51 gün içinde 13 ameliyat geçirdim ve birkaç ay içinde de yine gözümden ameliyat olmak üzereyim. Tek gözle üç kitap yazdım" diyen Özemre’ye Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Kaynak: Milli Gazete Internet Sitesi

Link: http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=19212

Haber Tarihi: 1 Temmuz 2008, Salı

Tasarım & Geliştirme | kerataif