Buradasınız
'SİYASÎ İRADE OLMADIĞI İÇİN NÜKLEER ENERJİ GECİKTİ' [NURİYE AKMAN]
Kaynak: Zaman Gazetesi 18.03.2007 târihli nüshası
'Siyasî irade olmadığı için nükleer enerji gecikti'
Emekli Büyükelçi Ömer Ersun'la yaptığım söyleşi o kadar ilgiyi çekti ki, konuyu bir kez daha derinlemesine ele alma ihtiyacı doğdu. Bu arada Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı TBMM'nin ilgili komisyonlarından geçerek Genel Kurul'a geldi.
Nükleer santral ihalesini seçimden önce yapacaklarını açıklayan Enerji Bakanı'ndan randevu istedim. Hilmi Güler yoğunluğu nedeniyle talebime hemen yanıt veremeyince, haftalardır görüşmek istediğim Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Okay Çakıroğlu'na yeniden başvurdum. Ancak her zamanki gibi bana ne evet, ne hayır dendi. Meseleyi, üzerinde bürokrasinin ve üniversitenin kılıcı olmayan bir bilim insanıyla değerlendirmekten başka çarem yoktu. Araştırmalarım, Türkiye'nin nükleer santral meselesini çeşitli boyutlarıyla bilen 11 bilim adamı ve 2 bilim kadınının bulunduğunu, bunlardan üçünün halen TAEK'te görev yaptığını ortaya koydu. TAEK eski Başkanı Ahmet Yüksel Özemre'de karar kıldım. Sağlık problemleri olmasına rağmen beni kırmadı ve çok doyurucu bir söyleşi yapma imkanı sundu. Konuşmamızı yayına hazır hale getirirken, Enerji Bakanı'ndan beklediğim çağrı geldi. Görüşmeleri yayınlarken yapılış sırasına sadık kaldım. Önümüzdeki günlerin hatta yılların en çok konuşulacak konularından biri olan nükleerde biraz bilinç sahibi olunmasında katkım olursa ne mutlu bana...
* Türkiye'nin nükleer santral kurma macerası üç kez başarısızlıkla sonuçlandı. Yeni girişimde geçmişteki hangi hatalardan ders alınmalı?
- Türkiye'nin nükleer enerjiden yararlanması için 1968, 1976, 1984 ve 1996 yıllarında atılan adımların 1975 yılı hariç hepsinde bilfiil rol aldım. Bu müstesna ama çileli deneyimden çok şey öğrendim. Bence, nükleer enerjiden yararlanabilmemizin olmazsa olmaz şartları: "Kararlı ve sarsılmaz bir siyasi irade"ye sahip olmak, önceki girişimlerin neden başarısız olduğunu iyi tahlil etmek ve bu işi amatörlerle değil çok iyi eğitim almış olan deneyimli elemanlarla yürütmektir. Bu konuda yapılagelen en büyük iki hata amatörlerin ve hatta körkütük cahillerin sorumlu mevkilere getirilmesi ve vehimlerini haza ilim zanneden kişilerin medyada ahkâm kesmesidir. Bunların kimliklerini ve sürekli tekrar edilegelmiş olan diğer hataları açıklamak ise hacimli bir hatırat kitabı yazmamı gerektirir. Bunlardan ibret alınacağına inansaydım buna belki teşebbüs ederdim.
* Bu işin yatırım modeli sizce nasıl olmalı?
- önceki girişimlerde "yüklenici"nin yani ihaleyi kazanan yapımcı firmanın santralın hizmete girmesinden itibaren 15 yıl geri ödemeli % 100 Eximbank te'yidli eksiksiz kredi getirmesi ihale şartnamesinin temel şartlarından biri olmuştu. Bu kez de aynı şartın geçerli olması gerekir. Akkuyu ihalesinde bu şarta tam uyan teklif sahibi Kanada'dan AECL şirketi idi. Westinghouse 600 milyon $ eksik kredi getirmişti. NPI ise kredinin sadece % 10'unu temin etmişti. "özal Dönemi"nde AECL ile ön mutabakat anlaşması imzalandıktan sonra bir de "Yap-İşlet-Devret Modeli" icbar edilmeye kalkışılınca, şirket bu işten vazgeçmiştir; çünkü hiçbir nükleer santral yüklenicisinin nükleer santral işletmeciliği yoktur. Bu ayrı bir ihtisas işidir.
* Santral tipi seçiminde teknolojinin önemi var mı?
- Gayet tabii! Hayati önemi vardır teknoloji seçiminin. Milli çıkarlarımıza en uygun strateji ise; doğal kaynaklarımızı kullanmaya imkan veren; nükleer güvenlik açısından iyice denenmiş bir geçmişi olan; "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne uyan; kurulduğu bölgede vuku bulmuş en şiddetli depremden 50 ila 100 misli daha şiddetli bir depreme zarar görmeksizin mukavemet edecek olan; üretici firmanın büyük oranda teknoloji transferine izin verdiği, santraldan çıkacak olan tüketilmiş yakıt elemanlarının tümünün en kolay ve en emin şekilde depolanmasına imkan veren; kolay kopyalanabilir, kendi sanayimizin üretebileceği bir teknolojiye yönelmektir.
* Teknoloji transferi önemli bir konu. Akkuyu ihalesinde teklif verenler neler önermişlerdi?
- AECL, basınç tüplerinin teknolojisi hariç, santralın tüm teknolojisinin transferine hazır olduğunu beyan ve te'yid ettiydi. Westinghouse da Framatome-Siemens ortaklığı (NPI) da yalnızca kaba bina inşaatı hakkında bilgi vereceklerini bildirmişlerdi.
* Kurulacak nükleer santralın güvenli olduğu nasıl tespit edilecek?
- Bu santralın nükleer açıdan güvenli olduğu, hukuki olarak, bu konuda yetkili kurum tarafından hazırlanmış "Nükleer Güvenlik Raporu" ve buna dayanarak gene yetkili kurum tarafından verilmiş "İşletme Lisansı" ile tekevvün eder. Güvenlik raporu genellikle birkaç bin sayfa tutabilmektedir. Türkiye'de bu konulardaki yetkili kurum TAEK'tir. Fakat TAEK'in teklif edilen nükleer santral için güvenlik raporu hazırlayacak deneyimli kadrosu yoktur. Bunun için TAEK, Nükleer Güvenlik Raporu'nun firma tarafından takdimini, teklif edilen santralın bir benzerinin üreticinin ülkesinde "İşletme Lisansı" almış olmasını ve bunun en az beş yıldır arızasız, güvenli bir şekilde çalışmış olmasını talep etmektedir. TAEK bu raporu inceleyip onayladıktan sonra santrala "İnşaat Lisansı" verecektir. İnşaat sonunda "İşletme Lisansı"nı da gene TAEK verecektir. Santralın kazalara karşı fiziki olarak güvenli olmasının garantisi ise "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne uygun olmasıdır.
* Nedir bu "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne uygunluk?
- Nükleer santrallarda en korkulan kaza "Soğutucu kaybı kazası"dır. Bu, reaktör kalbinin erimesine ve etrafa muazzam bir radyasyonun yayılmasına yol açar. "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne göre inşa edilen bir santralda reaktör kalbinden ısının çekilmesini sağlayan hafif ya da ağır su, gaz ya da erimiş metal gibi bir soğutucuyu taşıyan borularda sızma ya da çatlama olduğu zaman soğutucu kaybı olmasın diye tek boru yerine eş-eksenli iki hatta üç boru kullanılarak soğutucunun kaybolmadan sisteme geri dönüşü sağlanır. Çernobil kazasındaki gibi, başka sebeplerden ötürü reaktör kalbi gene de erir ve etrafa radyasyon yayılırsa bunun santral binasının dışına taşmaması için bütün santral ve bazı destek üniteleri 1 ila 1,7 metre kalınlığında betonarme özel bir "koruma kabuğu" içine alınır. Bunun üstüne uçak düşse bu kabuğu delemez. Bir kazada herkes dışarı çıkıp da kabuğun kapısı kapatıldığında bütün radyasyon bu koruma kabuğunun içinde sonsuza dek hapsedilmiş olur. 1979'da Chicago'daki Three Miles Island santralı çernobil'inkine benzer bir kaza geçirdiğinde santral hemen terk edilerek koruma kabuğunun kapısı kapatılmış, bütün radyasyonun sonsuza dek bunun içinde kalması sağlanmıştır. Bu kazada kimse zarar görmemiştir. Çernobil'de kazaya uğrayan santral ünitesinde böyle bir koruma kabuğu yoktu. "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne uygun olarak yapılan bir santralın maliyetinin % 40 kadarı bu güvenlik tedbirlerine gider. Bu, 3 milyar $'lık bir santral için 1,2 milyar $ demektir.
* Kolaylık ve zaman kazanma açısından nükleer santral için ihaleye çıkmak mı, yoksa bir firma seçip onunla ikili pazarlığa girmek mi daha uygun olurdu?
- İlk kez bir nükleer santral tesis etmek, konu ehline değil de amatörlere tevdi edildiği takdirde, fevkalade rizikolu bir iştir. Her nükleer santral yapımcısının satıcıların en iyi niyetlisi olduğuna inanmak ise cehaletin dik alasıdır. Bu konuda yalnızca iki örnek vermek isterim. Bir nükleer santral inşaatı, normal olarak, 4 ila 7 yıl sürebilir. Siemens firması Brezilya'daki Angra II santralını 24,5 yılda tamamlayabilmiş ama Arjantin'deki Atucha II santralını 26 yıldır tamamlayamamıştır. Bunda her iki ülkenin hataları olduğu kadar yüklenicinin de bu ülkelere dürüst davranmamış olmasının dahli olduğu söylenegelmiştir. Son Akkuyu ihalesinde Siemens'in ortak olduğu NPI, ihale şartnamesini en az 30 hayati noktada delen teklifini türlü kurnazlıklarla donatmıştı. Merak edenler www.ozemre.com adresinde, TEAŞ Genel Müdür danışmanı olarak benim ve Enerji Bakanı danışmanı olarak Prof. Dr. Ahmet Bayülken'in hazırlayıp yetkililere sunduğumuz 223 sayfalık analitik "Akkuyu Nükleer Santral İhalesi Değerlendirme Komisyonları" raporlarını ve Muhalefet Şerhlerini Değerlendirme Raporu'nun "NPI'ın tekliflerinin tutarsızlığı"nı ortaya koyan V. Bölüm'ünü inceleyebilirler. Kısacası, dürüst olmayan bir yüklenici kazık atmak için her yolu deneyebilir. İster bir firma seçip onunla pazarlığa oturmak, isterse ihale açmak olsun, önemli olan: Yapımcıya körü körüne teslim olmamak, teklifi işin gerçek erbabına incelettirmek, ve ülke aleyhine olan hususları tespit edebilmektir. İkili pazarlık yolu seçilmek isteniyorsa yöntem gene aynıdır; ama, ayrıntılı gerekçeli bir Bakanlar Kurulu kararı alınması hükümeti muhtemel ithamlardan koruyan bir önlem olacaktır.
* Geçmişte ihaleye giren firmaları yarı yolda bıraktık. Bu kez nasıl inandırıcı olacağız?
- Nükleer santral piyasası durgun bir piyasadır. Yapımcılar bunu canlandırmak, bir pay koparmak için riski göze alacaklardır. Ama bunun da bir sınırı vardır. Bu yapımcılar bizim durumumuzu, ilmi kapasitemizi son ihalede iyice öğrenmişlerdir. Bu ihalede şimdiki hükümetin bu işin gerçekleşmesi için kesin ve şaşmaz bir siyasi irade sahibi olup olmadığının emarelerine; tekliflerin incelenmesini yürütecek olan ekibin işin ehli olup olmadığına ve rüşvet mekanizmasının kendilerinin aleyhine işleyip işlemediğine bakacaklardır.
* Hangi tip reaktörler bizim için uygun olur?
- Geçiş döneminde santral tipi seçimi bir "Milli Strateji" meselesidir. Bu strateji Enerji Bakanlığı'nca değil hükümetçe belirlenmelidir. Ama bu stratejinin olmazsa olmaz değişmezleri, seçilecek olan santralın: "Batı Anlamında Nükleer Güvenlik Doktrini"ne uygun olması, bir benzerinin kendi ülkesinde lisanslanmış ve en az 5 yıl güvenli çalışmış olması, depremlere karşı mukavim olması, reaktörden çıkan kullanılmış yakıtları koruma altına alacak bir donanıma sahip olmasıdır. Ayrıca ucuzluk aranıyorsa, elektriği en ucuza üreten seçilmelidir. İleride nükleer reaktörlerimizi kendimizin üretmesi gibi milli bir amaç güdülüyorsa; kopyalanması en kolay olan, hammadde kaynaklarımızdan yararlanmamızı mümkün kılan ve yapımcının en geniş teknoloji transferi vaat ettiği santral tipi seçilmelidir.
* Türkiye henüz tasarım aşamasında olan, 10-15 yıl içinde piyasaya çıkacağı söylenen santralların daha kısa sürede, daha ucuza ve daha güvenli yapılabilmesini vaat eden yeni teknolojilerle ilgilenmeli mi?
- "çağdaş teknolojiyi yakaladık!" teranesiyle yeni ama denenmemiş teknolojiye dayanan nükleer santral kurmak yüksek rizikolu bir maceradır. Önemli olan yıllar boyu denenmiş, güvenilir bir şekilde çalışmış olduğu kanıtlanmış olan santral tiplerine itibar etmektir. Türkiye, asla, güvenilirliği bilfiil kanıtlanmamış olan yeni teknolojilerin ceremesini çekecek bir tecrübe tahtası olmamalıdır.
* Teknik altyapımız nükleer enerji santralı kurmaya yetecek düzeyde mi?
- Türkiye'nin teknik altyapısı, şimdilik, nükleer enerji santralını bizzat kurmaya yeterli değildir. Bunun içindir ki yüklenici firma, santralı "anahtar teslim" esasına göre inşa edecektir; ama mutlaka kaliteli ve deneyimli bir Türk firmasını da partöner olarak alacaktır. Bu firma en azından; santral binasının inşaatında ve kalite kontrolünde deneyim kazanacak ve kıymetli bir bilgi birikimi ve deneyim elde etmiş olacaktır. Hükümetler, tıpkı Güney Kore misalinde olduğu gibi, kararlı, sürekli ve de ülkenin menfaatine olan bir siyasi irade sergileyebilirlerse ülkede bu konuda bir yan sanayi de kısa zamanda gelişir.
* Güney Kore'nin ne gibi bir özelliği var da örnek olarak zikrettiniz?
- 1970'lerin sonunda Güney Kore nükleer uygulamalarda bizden hayli gerideydi. Bugün ise 20 nükleer santrala sahip; 4 santral inşa halinde; 4 santral da sipariş edilmiş durumda. Nükleer santrallarını da turbo-jeneratörlerini de artık kendisi üretiyor. Bu başarı Güney Kore hükümetlerinin milli bir nükleer sanayi kurmak konusundaki kararlı, sürekli ve de ülkenin menfaatine olan siyasi iradelerinin eseridir.
Yarın: Enerjide bağımsızlık hayal değil
NURİYE AKMAN