Buradasınız
MÛ'CİZE
Prof.Dr.
Ahmed Yüksel Özemre
"acz" kelimesinden türetilmiş müennes (dişil) bir ism-i fâildir. Bunun müzekker
(eril) şekli "mû'cîz"dir; etimolojik olarak âciz kılan demektir;
ayrıca, "kimsenin yapamayacağı hâl ve şekilde olan" anlamına da gelmektedir. Bu
etimolojik anlamın ötesinde mû'cize, peygamberler tarafından izhâr edilen ve
halkı şaşkınlık, idrâk ve akıl aczi içinde bırakan olağanüstü durumlara işâret
eden semântik bir değer kazanmıştır. Bu kapsamda Allāh'ın mû'cizelerine: âyet,
burhan, beyyine; evliyânınkine kerâmet; fâsık veyâ kâfir olduğu belli bir
kimsenin gösterdiği olağanüstü hallere de istidrâc denilmektedir.
sudûr eden mû'cizeler, beşerin günlük idrâk çerçevesinin alışkın olmadığı ve
genellikle de tabîat kānûnlarının çerçevesi dışında vuku bulan olaylar olarak
nakledilmektedir. Fakat peygamberlerin, aslında, bu mû'cizelerin zâhirî
fâilleri olduklarına; hakikî fâilin ise peygamberleri bu mû'cizelerin izhârı
için özel bir emir ve kudretle tahkîm eden Allāh olduğuna inanılır.
etimolojik anlamı göz önüne alındığında: insanın aklını ve idrâkini âciz
bırakan, oluş sebepleri ayrıntılı bir biçimde tesbit ve ihâta edilemeyen her
olay bir mû'cizedir.
cins izafîliği de peşinden sürüklemektedir. Bunlardan biri mû'cizenin zamana
göre izafî oluşudur. Meselâ eski zamanlarda Merkür ile Venüs gezegenlerinin de,
tıpkı Ay gibi, hilâl ya da dolunay şeklinde görünebilmeleri insanların idrâki
dışında kalan mû'cizevî birer olaydı. Kopernik XVI. yüzyılda geliştirdiği yeni
Güneş Sistemi modeliyle bunun sebeplerini doğal bir biçimde açıklayınca artık
bu konunun mûcîz bir yanı kalmadı. Kezâ, havadan ağır bir cisim içinde uçmak
Ortaçağ için ancak mû'cizevî bir olay olurdu; ama bugün bunun da mûcîz bir yanı
kalmamıştır.
Mû'cize aynı bir
çağda yaşayan insanlann bilgi düzeylerine göre de izafîdir. Meselâ bir
elektrikçi çırağına: "50 milimetreküplük bir maddeden 24.000 kilovatsaatlik
bir enerji üretilebilir mi?" diye sorulsa, vereceği cevap genellikle bunun
mümkün olmadığıdır. Oysa, yaklaşık 1 gram ağırlığındaki 50 milimetreküp kadar
uranyum-235'in fisyon yoluyla tamamen parçalanması sonucu ortaya çıkan toplam
enerji tam 24.000 kilovatsaattir. Bu da daha üst düzeyde bilgiye sâhip kimseler
için, etimolojik anlamıyla, mû'cizelerin sayısının avâmın mû'cize olarak kabûl
ettiği olayların sayısından niçin çok daha az olduğuna ışık
tutmaktadır.
kategorisine sokulan bütün olayların, aslında, bizâtihî bilimsel birer izahı var
da, insanın henüz bu bilim düzeyine erişememiş olması mı bu olaylara mû'cize
gözüyle bakılmasına sebeb olmaktadır? Yoksa bu mû'cize denilen olaylar herhangi
bir ilmî çerçevenin dışında mı meydana gelmektedirler?
mû'cize denilen olaylar dâhil, herhangi bir olayın ilmî bir çerçeve dışında
kalması muhâldir; çünkü: "Allāh her şeye alîmdir" (II/29), yâni her şey
tamamıyla ve kemâliyle Allāh'ın ilminin içinde yer alır, ama insanlar
"...Allāh'ın ilminden bir şeyin ancak O'nun müsaade ettiği kadarını kavrar,
ihâta ederler" (II/255); hâlbuki "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi de
O'na aittir; ve her şeyi ihata etmiş olan O’dur" (IV/126). Zirâ "Allāh,
her türlü hatâ ve kusurlardan arınmış öyle bir Zât-ı akdesdir ki her şeyin
melekûtunun (yâni ilminin, tedbirinin ve tasarrufunun) tek sâhibidir"
(XXXVI/83).
açısından, mû'cize kategorisine giren bütün olaylar muhakkak bir ilim çerçevesi
içinde vuku bulmaktadırlar.
müsbet bilimlerin bugünkü düzeyinin çok üstünde bir ilim olduğu da âşikârdır.
Gene islâmî açıdan, bugünkü müsbet bilimlerin, zaman içindeki tekâmülleri
sonunda, hâlen çok küçük bir cüz'ünü oluşturduktan söz konusu ilim ile
özdeşleşmelerini ümit etmek de gene (II/255) dolayısıyla muhâldir.
(mû'cize kategorisine sokulan) mû'cîz olaylara "mû'cîz" kelimesinin etimolojik
anlamı açısından (yâni insanın aklını ve idrâkini âciz bırakan, oluş sebepleri
ayrıntılı bir biçimde tesbit ve ihâta edilemeyen, kavranamayan olaylar olarak)
bakmak islâmî edeb bakımından da isâbetli görünmektedir.
semâvî kitaplarda, gerekse şahısların tanıklıklarıyla pekçok mû'cizevî olay
nakledilmiştir. Bir solucanın ikiye bölündükten sonra her iki parçasının da
kendiliklerinden iki ayrı solucana tamamlanarak yaşamaya devam etmesi, ya da 1-2
santim boyunda bir çeşit kurtçuk olan planaria'nın iyice parçalanıp
binlerce parçaya ayrıldıktan sonra, uygun ortamlarda, her bir minik parçasının
yeni bir planaria olarak büyüyüp tamamlanması, her ne kadar ilk bakışta,
birer mû'cize gibi görünüyorsa da, modern biyoloji bu garip olayların sırrını
çözmüş ve izahını vermiş bulunmaktadır. Bununla beraber, şimdiye kadar
nakledilmiş bütün mû'cizevî olayların da lâlettâyin olaylar
olmadıklan ve bunların sanki, henüz ihâta edemediğimiz ve hikmetini
anlayamadığımız, çok yüksek düzeyde bazı kurallara uymakta oldukları
gözlenmektedir. Meselâ, yıllarca kötürüm olan bir insanın birdenbire
ayağa kalkıp yürüdüğüne defalarca tanıklık edilmiştir de, ayağı kesik birinin
kesik ayağının yerinde yeni bir ayağın, ya da başı kesik bir cesedin başının
yerinde yeni bir başın bittiği olayı gibi bir olaya hiç tanıklık edilmemiştir.
Kezâ okouma ağacının gövdesi içinde Arap harfleriyle
Bismillâhirrahmânirrahim, Muhammed kelimelerinin âşikâre oluşmuş
olduğu gözlenmişse de, aynı ağaç türünde ya da başka bir ağacın içinde gotik
harfleriyle "Papa cenapları pek muhterem bir zât-ı şeriftir"
şeklindeki bir ibârenin oluşumu gözlenebilmiş de, nakledilmiş de değildir! Bu
gözlemler dahi mû'cizevî olayları sui generis (yâni nev'i şahsına
mahsus) bir seçim'e ya da beşer idrâkinin çok ötesindeki bir hikmete dayanan
bir mantık'a tâbi' olarak vuku bulduklarına işâret
etmektedir.
kalma fersûde bir "bilimcilik" (scientisme) mezhebinin dogmalarına
saplanıp kalmış ve bundan başka bir gnozeoloji (bilgi teorisi)
mevcûd olmadığını sanan, hâlbuki biraz mürekkep yalasa ve incelemede bulunsa
idrâkini kendi eliyle hapsettiği hücreden kurtarabilecek olan obsesyonel
(saplantılı) en-tellerde "mû'cize" kelimesi, genellikle, büyük tepki
uyandırmaktadır. Ancak, bunlar putlaştırdıkları, ama künhünü kavramaktan da
âciz olduklan çağdaş bilimde sebebi izah edilemeyen, insanın aklını ve idrâkini
âciz bırakan pek çok olay bulunduğunu da bilmemektedirler
.
referans sistemlerine göre ve her yönde değişmeyen bir hızla yayılması da,
âlemde yalnızca 3 çeşit nötrino olması da, maddenin dalgasal ve tâneciksel olmak
üzere iki vechesi olması da, enerjinin sürekli değil de süreksiz bir biçimde
kuvantumlar hâlinde yayılması da hep sebebi meçhul, insanın aklını ve idrâkini
âciz bırakan mû'cizevî olaylardır.
etimolojik anlamı bir kenara itilerek ele alındığında, yalnızca bir
zevk ve fehâmet meselesidir. Ama hangi vechesiyle
göz önüne alınırsa alınsın, mû'cize, bugünkü müsbet bilim dağarcığımızın aslā
putlaştırılmamasını ve bunu birtakım değer yargılarına dayanak kılarken de çok
temkinli davranılması gerektiğini telkin eden uyarıcı bir kavram ve bir olgu
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Felix qui potuit cognoscere causas!1
*
potuit kognoskere kavzas" diye okunur. Lâtin şâiri Virgilius'un "Eşyânın
sırlarını ihâta edebilene ne mutlu!" anlamında ve daha çok, bâtıl lâf
üretmekten ve bâtıl inançlardan yakasını kurtarıp da gerçek ilmin ve gerçek
bilgeliğin saadetine erişmiş olanları tebcil bâbında söylemiş olduğu,
darbımeselleşmiş sözü
.