Buradasınız

KÂMİL MÜRŞİD'İN MİRASI

 

    Fîsebilillâh irşâd ile mükellef Mürşid!
Bahtiyârdır kılmakla mürîdânını reşid.
Kemâle ulaştırır bir bir bütün ihvânı;
Böylece büyür gider "Rûhânîler Kervânı".
Mürşidin hulefâsı, ilmine vâris kalır;
"Silsile-i Zeheb"in halkaları çoğalır.

Ganiyy-i Muhtefî

KÂMİL MÜRŞİD'İN MİRASI
(Bu sohbet de Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre ile 26 Ocak 2003 Pazar günü Hoca'nın Üsküdar'daki evinde başbaşa bir konuşma esnâsında kaydedilmiştir.)

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Efendim, çok merak ediyorum; bir kâmil mürşidin nasıl bir mirası olur? Böyle bir zâtın kimlerdir vârisleri? Böyle bir zât vefât ettiğinde kendisine tâbi' olanlar ne yapar?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Necmettin'ciğim çok önemli bir meseleye dokundun. Yalnız, peşpeşe öyle şeyler sordun ki bunlara bir çırpıda cevap vermek mümkün değil. Onun için istersen basitten mürekkebe doğru giden bir soru silsilesi izle de fakîr de meselenin önemini iyice belirtebileyim.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Haklısınız Efendim. Eğer izin verirseniz şöyle başlayayım: "Bir Kâmil Mürşid'in mirası olur mu? Olursa nasıl olur bu miras?"

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Evet evlâdım. Bir Kâmil Mürşid'in iki çeşit mirası olur. Birincisi kanûnî mirasçılarını ilgilendiren şer'î mirası; ikincisi de mânevî mirasıdır. Mânevî mirası da ikiye ayrılır. Bir bölümü onun hâl-i hayâtında ilminden ve ahlâkından, Ezel'deki ilâhî hüküm gereği, nasîbi olanlara intikal etmiş olan ilim ve ahlâkdır. Bir diğer bölümü ise mürebbi'lik konusunda kendisine hâlife olacak olanlara o zâtın yüklemiş olduğu mânevî hamûledir. Bu sonuncuların verâseti ve bu verâsetin onlara yüklediği sorumluluklar, genellikle, Kâmil Mürşid'in imzâsını hâvî bir hilâfetnâme ya da icâzetnâme ile tesbit edilmiştir. Daha önceki sohbetlerimizden birinde bundan ayrıntılarıyla bahsetmiştik. Kâmil Mürşid'in herbir mânevî vârisi, hilâfetnâmesindeki sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür. Bunlar can uyandırmak, insanlardan yetenekli olanlara mânevî rehberlik yapmak sorumluluklarından kaçınamazlar. Aksi hâlde mânevî mertebelerinden kaybederler.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Halîfelerinin bu sorumluluklardan kaçmamaları için Kâmil Mürşid ne gibi tedbirler almalıdır?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- İsâbetli bir soru Necmettin'ciğim! Kâmil Mürşid hilâfet vermiş olduğu kimseleri, kendisi daha hayatta iken: 1) hilâfetnâmelerindeki sorumluluklarını ifâ etmeleri konusunda cesâretlendirmeli, ve onları 2) can uyandırmak, 3) ders vermek, 4) sohbet etmek, 5) mânâlarını dinlemek, 6) derslerini geçirmek, 7) eğitimlerini tamamlayanlara da hilâfetnâmelerini vermek husûslarında teşvik ve yardım etmelidir. Mürebbi'lik yolunda ilk adımlarını atan bir halîfe pekçok çetrefil hâl, durum, mesele ve rüyâ tâbiri zorluklarıyla karşılaşabilir. Bunların hallinde daima mürşidine rücu' etmelidir. Bütün bu problemlerin hallinde mürşidinin hayatta olması onun için bahâ biçilmez bir lûtuf ve mürebbi'likte ilerlemesi için de emsâlsiz bir imkândır. Bu imkândan mutlaka istifâde etmek gerekir. Mürşidinin nezâretinde duhûl ettiği bu mürebbi'likte elde etmiş olduğu tecrübe, onun vefâtından sonra artık kimseye muhtaç olmaksızın halîfeliğinin gereklerini icrâ etmesi konusunda kendisini muhtar kılacaktır.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Mürşitleri hayatta iken mürebbi'liğin gereklerini yerine getirirken halîfeler kendi ihvânlarını nasıl teşkil ederler? Mürşidleri kendi ihvânını aralarında bölüştürerek onlara emânet mi eder? Yoksa halîfeler mürşidlerinin ihvânının dışında zuhur edecek kimseleri mi irşâd ederler?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Bu da yerinde bir soru, evlâdım. Bâzı mürşidler kendi ihvânlarından bâzılarını, özellikle de ilk dört derste olanları, muhâfaza ederek geri kalanlarını halîfelerine dağıtırlar. Bir kısmı da ihvânını muhâfaza ederek halîfelerinin yeni ihvân teşkil etmesini derpiş eder.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Pekiyi Efendim; ihvânın biribirine büyük bir muhabbetle bağlı olmasının şartları nedir?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Hiç şüphesiz, bunun ilk şartı mürşidin bir Mürebbi'-i Kâmil olmasıdır. Mürebbi'-i Kâmil:

  1. Farklı mânevî mertebelerde bulunan ihvân arasında kıskançlık olmaması için birini diğerine tercih ettiğini alenen îmâ ve izhâr etmemeli,
  2. İhvânın bulunduğu dersin ve mânevî mertebesinin ne olduğunu başka ihvâna bildirmemeli,
  3. İhvân arasında nefsi kamçılayan bir yarışa dönüşebilen "mürşide hediye takdîm etme" temâyülüne set çekmeli,
  4. İhvânın kendisi ile her an başbaşa ya da diğer iletişim imkânları aracılığıyla görüşüp müşkillerini arz etmesine imkân tanımalı,
  5. İhvânın biribirlerini ailece ziyâret ve sohbet etmelerini ve aralarındaki muhabbet ve yardımlaşmayı teşvik etmeli,
  6. Mürîdlerini arayıp hâl ve hatırlarını sormalı,
  7. Ayrıca, sohbetlerinde de kimseyi ihmâl etmeksizin mürîdlerinin hatırını ve ailelerinin hâlini sorup gönül almalı,
  8. Maddî durumu elveriyorsa, diğer mürîdlere başvurmaksızın, ihvânın maddî sıkıntılarını gidermeli; maddî durumu elvermiyorsa imkânı olan ihvânın, zarûret içindeki kardeşlerine gizlice yardım etmelerini teşvik etmeli,
  9. Kendisinin: A) Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn ile ihvân arasında asla bir aracı değil, yalnızca bir yol-yordam gösterici, bir rehber, B) ödüllendirmekle ya da cezâlandırmakla değil, yalnızca öğretmekle mükellef bir mürebbi', bir beşer olduğunu telkîn etmeli; ve bundan dolayı da
  10. Kimsenin kendisinden mûcize ya da kerâmet beklememesini ve kendisini putlaştırmamasını taleb etmelidir.

 

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Efendim bu saydıklarınıza bakıldığında, ihvânın vahdetinin sağlanması açısından Kâmil Mürebbi'in işinin hakîkaten zor olduğunu anlıyoruz. Pekiyi ama Efendim bir Mürebbi'-i Kâmil bu kabil kaç kişiyle meşgûl olabilir ki?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Mürebbi-i Kâmil'in mâişet derdi yoksa ve evi de toplu sohbete müsaitse en çok 100, fakat geçimini sağlamak için şu ya da bu şekilde çalışması gerekli ise ve evi de toplu sohbete müsait değilse en çok 40 ya da 50 ihvânı olabilir.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Pekiyi ama Efendim; ihvânının sayıları onbinlerle ve hattâ yüzbinlerle ifâde edilen kimselerden söz ediliyor. Buna ne dersiniz?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Evlâdım; Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn onların sa'yini meşkûr etsin'(.) Ama bu kadar çok sayıda ihvânı olanların ihvânlarına Kâmil Mürebbi' olmaları mümkün değildir. Bu zevâta onlar yalnızca şeyhlik ederler.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Efendim; benim öğrenmek istediğim bir şey daha var. İhvânın vahdetinin sağlanmasında mürebbi'in dışında buna katkıda bulunabilecek olumlu ve olumsuz ne gibi etkenler olabilir acabâ?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Necmettin'ciğim tam da can alacak noktaya parmak bastın, evlâdım. Bu vahdetin sağlanmasında mürebbi'in dışında buna katkıda bulunabilecek olumlu tek etken mürebbi'in ailesidir; ve olumsuz tek etken ise gene mürebbi'in ailesidir.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Allah, Allah! Bu nasıl böyle oluyor Efendim?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Bir Kâmil Mürebbi'e eş olmasıyla, Cenâb-ı Hakk'ın kendisine pek büyük lûtufta bulunduğu Valde, ihvânın vahdetine katkıda bulunur. Bir mürebbi'in eşi bir mürîdin durumu hakkında diğer ihvândan daha fazla bilgi sâhibidir. Eğer bu bilgiyi diğer ihvâna iletmez, dedikodu ve gıybete sebeb olmazsa; bir mürîdi diğerinden ayırmaz, kocasının nezdinde hepsine kanat gerer, fark gözetmeksizin muhabbet eder ve şefaat ederse; o da eşi gibi kendisine hediye getirilmesinden hoşlanmaz ve bunu açıkça izhâr ederse; kendisini kocasının yerine koyup da ihvâna fetvâlar vermeğe kalkışmazsa; ihvâna tahakküm etmez, kendisini hüküm makamı gibi görmezse; hasbelkader bulunmakta olduğu Valdelik Makamı'nın hakkını bilinçle verir ve vekarını muhâfaza ederse; Mürebbi' Hakk'a yürüdükten sonra da kendisini müteveffâ eşinin halîfelerinden üstün bir mevkide görmezse, onların işine karışmazsa, dedikodularını yapmaz ve onlara gıybet etmezse; çocuklarının da kendisi gibi davranmasını sağlarsa böyle bir "Valde" eşine de eşinin ihvânına da Allah'ın büyük bir lûtfudur.

Ne yazık ki her Valde böyle davranmamakta; eşi vefât ettikten sonra kendisini âdetâ kocasının yerini dolduracak tek kişi olarak zannetmekte; pekçok nifâka, gönül kırgınlığına, dedikodu ve gıybete yol açmakta ve böylelikle de kocasının bir ömür boyu sabırla ihdâs etmiş olduğu vahdet halkasının paramparça olmasına sebeb olmaktadır. Fakîr, hayatımda bunun acı örneklerine maalesef birkaç kere şâhid oldum.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- O hâlde Efendim "Valdelik Makamı" hem son derece önemli, hem de son derece tehlikeli bir makam.

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Öyledir Necmettin'ciğim, öyledir. Senin de fakîrin de Nefesler'inden çok istifâde etmiş olduğumuz Ganiyy-i Muhtefî iki ayrı nefesinde, bu konuda, bak neler diyor:

V a l d e l i k M a k â m ı

Valdelik büyük makam, ehl-i idrâk olana,
Valde sülbüne değil bütün ihvâna ana.

Adâlet ve ihsân ile işgal eder makamı;
Bu hasletlerle ancak sürer hükmü ve nâmı.

"Mürşidin Nefsi" gibi, sâhiptir, bir menzile;
Eşinin celâlini söndürür şefkatiyle.

Valde settâr ve şefi' olmalı tüm ihvâna,
Kezâ müstesnâ misâl sâlihât-ı nisvâna.

Meydanın hâdimidir Efendi'nin ömrünce,
Hizmetiyle yücelir, bil ki, her şeyden önce.

Mürşid Hakk'a yürürse son bulur valdelik de.
"Büyük Valde"lik başlar ömrünün bu deminde.

Yakışmaz valdeliğe,olmak sâhib-i dâvâ;
Etmeli tezyin onu ancak olgun bir takvâ!

Ne yeniden evlenir, ne redd-i mîras eder;
Olur, aksi takdirde, bütün umûru heder.

Hükmedemez canlara, taslayamaz vesâyet;
Muhabbetli olmalı her ân, ve bilâ haset.

Olamaz müsebbibi nifâkın ve gıybetin;
Dedikodudan uzak durmalıdır ve metin.

Vekarla, asâletle, sehâvetle müstağnî
Kılmalıdır kendini, olmalı gönlü ganî!


Valdelik Ne Zor Bir Makâmdır!

Ne zordur bir Mürşid'in olmak ehl-i ıyâli!
Künhüne benzemez ki bu nikâhın hayâli.

Ulu bir sabır gerek o mubârek kadına;
Hiç bir şey isteyemez asla kendi adına.

Etse kusur hizmette, kalsa bile nâ-tüvân1,
Hedeftir rahmetine, biliniz ki, tüm ihvân.

Mubârek harîminin bilir her bir hâlini
Ammâ bir kadın için zordur tutmak dilini!

Vâkıf olmaz her zaman sudûr eden esrâra;
Sebeptir bundan nâşî, mânen bâzı hasâra.

Başbaşayken gösterse biraz hiddet Mürşid'e,
Kemâlini ketmeder, olacakken reşîde.

Buna rağmen her valde Mürşid'in baş tâcıdır.
Nereden bakarsan bak, nefsinin ilâcıdır.

Mürşid onun cevrine sabr-ı ekberle sâbir.
Biliniz ki muhâldir bu tahammülü tâbir.

Zor makamdır valdelik! Sanki Sırat Köprüsü!
Ahkâmı da olmakta azîm ömür törpüsü.

Örnek alınır Mürşid, valde konu olunca;
Valde ihvâna güldür, ihvânsa ona gonca.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Şimdi Efendim, gelelim Mürebbi'-i Kâmil'in halîfelerinin, mürşidlerinin vefâtından sonra kendilerine kalan mirası nasıl tasarruf edeceklerine. Bu konuda da bir şeyler söylemek ister misiniz?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Eğer Mürebbi'-i Kâmil hâl-i hayâtında halîfeleri arasında ihvânı dağıtmamışsa, ihvân dilediği halîfeye bağlanmakta serbesttir. Her bir halîfe hem mürşidinden kendisine intikal etmiş hem de daha sonra kendisine intisâb etmiş olan mürîdlere kendi mürşidinden tevârüs ettiği: 1) ilmi, 2) hilmi, ve 3) ahlâkı tam mânâsıyla izhâr etmekle yükümlüdür. Bunu yaparken diğer halîfe kardeşleriyle olan irtibâtını ve bilgi alıverişini de kesmez.

NECMETTİN ŞAHİNLER
- Efendim mürebbi'lik gerçekten de zor bir meslekmiş.

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Öyledir Necmettin'ciğim. Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn bütün mürebi'-i mânevîlerin işlerini kolaylaştırsın, onları mürşidlerine ve Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'e lâyık kılsın!

NECMETTİN ŞAHİNLER- Âmin, Efendim! Âmin! Efendim, şimdiye kadar lûtfettiğiniz bunca sohbeti topluca kısa bir şekilde özetleyebilir misiniz?

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE- Necmettin'ciğim, hatırladığım kadarıyla, sen bunu zâten Kâmil Mürşidin Portresi kitabının sonunda Ganiyy-i Muhtefî'nin güzel bir nefesini dercetmek sûretiyle yapmıştın. O nefes bir hâtime/son söz olarak bütün bu sohbetlerden sonra da geçerli. Fakat söz konusu nefes maalesef benim hatırımda değil. Zâten bütün ömrüm boyunca, şiir olarak, İstiklâl Marşı'nın ilk iki kıt'asından başkasını hâfızamda tutamadım. Hâtime olarak hele sen o nefesi bir okuyuver bakayım!

NECMETTİN ŞAHİNLER- Emredersiniz, Efendim:

Rabb'ın emirlerine itaattir Şerîat;
Nefsine muhâlefet olur künh-i Tarîkat.

Esrâr-ı İlâhî'yi zevkedersen eşyâda,
Hakîkat'ın künhüne vardırır seni Hudâ.

İdrâk-i Bekabillah ile erirsen Halk'da,
Bâkıy ve Hayy olursun Mârifet ile Hakk'da.

Sıfatla zâhir iken olmuştur Zât'la hafî,
Mahzen-i esrâr-ı Hakk şu Ganiyy-i Muhtefî.

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
- Sağ ol, Evlâdım! Ağzına sağlık. Sanırım bu zâtın bu nefesi bütün sohbetlerimizi özetleyen veciz bir son söz oldu.

NECMETTİN ŞAHİNLER- Allah sizden râzî olsun, Efendim.

AHMED YÜKSEL ÖZEMRE- Senden de Evlâdım!

Tasarım & Geliştirme | kerataif