Buradasınız

ORTAÇAĞI SEVER MİSİNİZ?

ORTAÇAĞI

SEVER MİSİNİZ?

Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre



Âdet olmuştur; ikide

bir "Ortaçağ karanlığı"ndan, "in­sanlığın ve ilmin bu çağda geri

kalmışlığı"ndan dem vuru­lur. Bizim sahte aydınlarımız olan entellerimiz de

bu yönde en cı­vık bir şekilde şartlanmışlardır! Oysa objektif bir incelemeye

tâbi' tutulduğunda, Ortaçağ, bâzıları için ne kadar karanlıksa bizim için de o

kadar aydınlık bir çağdır. Zirâ:


1. Kur'ân beşeriyete

hidâyet olarak bu çağda inzâl olunmuştur;




2. Hazret-i Muhammed

(s.a.v.) son peygamber olarak bu çağda zu­hûr etmiştir;



3. Büyük İslâm

medeniyeti bu çağda kök salmıştır;


4. İslâm medeniyetinin

eserlerinin ve ilminin uyandırdığı idrâk ile Avrupa medenîleşmeye bu çağda

başlamıştır;

5. Türkler bu çağda

Müslüman olmuşlar,

6. Anadolu ve İstanbul

bu çağda fethedilmiştir;

7. Kritik dü­şünce ve

tabîata objektif bakış, Müslüman düşünürler ve bilim adamları sâyesinde, Kurtuba

(Cordoba) ve Tuleytule (Toledo) şe­hirlerindeki İslâm üniversiteleri

aracılığıyla Batıyı bu çağda uyandırıp aydınlatmıştır,

8. Bu temeller üzerine

kurulan Hıristiyan Avrupa üni­versiteleri çok verimli bir ilmî ve estetik

hareketin, Rönesans’ın, zuhûruna bu çağda öncülük

etmiştir...ilh...


Bütün savaşlarına,

vebâ salgınlarına, ekonomik sefâletlerine rağmen Ortaçağ, çeşitli ilmî, felsefî,

içtimaî ve bediî (estetik) zinde akımların yeşerdiği cıvıl cıvıl, ışıl

ışıl bir çağ olmuştur. Nitekim Ya­hudi kökenli Fransız mütefekkir ve müdekkiki

Gustave Cohen (1879-1958) La Grande Clarté du Moyen âge yâni

"Ortaçağın Büyük Aydınlı­ğı" (Editions Gallimard, Paris 1967 baskısı) isimli

eserinde bu husûsları delilleriyle ve büyük bir vukufla gözler önüne

sermektedir.



Ortaçağı, ayrıca,

mazlûm olduğu için de severim. çünkü, bir konuyu ilmî ve ciddî bir tetkike tâbi'

tutmaktan âciz ne kadar iz'an, fehâmet ve idrâk yoksunu

tek-yönlü-tek-boyutlu fikriyât ucû­besi varsa bunların hepsi de

Ortaçağı haksız yere "karanlık çağ" olmakla suçlarlar.



Aslında bu suçlama,

pratikte, Ortaçağda zuhûr edip de gelişmiş ne kadar maddî, mânevî, dinî ve

siyasî değerler varsa bunların hepsinin de bu düşünür-pozundaki-düşünce

tembelleri tara­fından karalanmasına ve reddine dayanak sağlamak

gâyesini gü­der.



Bu akıl fukarâları

bir tartışmada, gerçeği aramak yerine, tem­belce, işi şahsiyete dökerek

muârızlarının tavrını hemen "Ortaçağ karanlığı" diye, fikrini ya da tezini de

"Ortaçağ düşüncesi" diye ithâm ve reddetmeye bayılırlar. Bunların fikrî

aczlerinin, "şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin fâş eyler" misâli, hemen

sırıtıvermesine vesiyle teşkil ettiğinden ötürü Ortaçağı, işte, bir de bu

ayırdedici (fârık) vas­fından dolayı çok severim.

Tasarım & Geliştirme | kerataif