Buradasınız
ÜSKÜDAR'DA MÂNEVÎ HAYAT
ÜSKÜDAR'DA MÂNEVÎ
HAYAT
Prof.Dr.
Ahmed Yüksel Özemre
ilçeleri arasında, Üsküdar'daki kadar yoğun ve de renkli bir mânevî hayatın
yaşandığı bir başka belde daha yoktur. Son yıllarda yeni zuhur eden semtlerde halkın gayretiyle inşâ edilmiş
olanlar hâriç, ikisi selâtin câmi olmak üzere, üçü Mîmar Sinan'ın eseri olan ve
bugün hâlâ ayakta duran ve Mehmet Mermi Haskan'ın 3 cildlik
YüzyıllarBoyunca Üsküdar
1başlıklı eserine göre en az 111, İbrâhim Hakkı Konyalı'nın 2 cildlik
Üsküdar Târihi2
başlıklı eserine göre ise 142 aded câmi; rahmetli Sâlim Bostancıoğlu'nun
Üsküdar Dergâhları başlıklı henüz basılmamış olan eserinde sözü
geçen, ama artık çoğunun yerinde yeller esen 66 dergâh; ayrıca 2 sinagog ile 4
adedi rum-ortodoks, 4 adedi de ermeni olmak üzere toplam 8 kilise Üsküdar'a has
bu yoğun mânevî hayatın en açık delilleridir.
Müslüman üsküdarlılar yalnızca
Şerîat'ın kurallarına riayet etmeyi bir fazîlet olarak kabûl edip sofuca bir
hayat sürmekle kalmamışlar, fakat dinin irfânî vechesine de önem vermiş ve Kâmil
Mürşidler'in kendilerine rehberlik etmelerine büyük bir şevkle tâbi'
olmuşlardır. Bu tutum eski Üsküdar ahâlisinin genellikle tevekkül ve sehâvetini
arttıran, ayrıca kendilerinde Âlem'e katı ve tâvizsiz bir bakışla bakmak yerine
bir Rahmânî Bakış ile bakmak temâyülünü filizlendirip egemen kılan
sebeb olmuştur.
Üsküdar Türk, Acem, Ermeni, Yahudi ve Rum cemaatleri için bir vahdet potası
olmuş; bu farklı etnik cemaatler aslā biribirlerinin hakkına tecâvüz etmemiş,
karşılıklı saygı ve muhabbetle birlikte yaşamışlardır. O kadar ki gerek I. Dünyâ
Savaşı'na takaddüm eden yıllarda Anadolu'da vuku bulmuş olan Türk-Ermeni
çatışmaları, gerekse İstanbul'un işgālinden sonra bilhassa rum azınlıkların
taşkınlıkları Üsküdar'a yansımamıştır. O dönemde 20.000 kadar Ermeni
vatandaşımızın yaşadığı ve bir zamanlar "Küçük Ermenistan" diye isimlendirilmiş
olan Bağlarbaşı semti ve civârında da, bu beş cemaatten esnafın içiçe
yaşadıkları Üsküdar çarşısı'nda da Türkleri ya da diğer etnik cemaatleri rencîde
edebilecek olaylar vuku bulmamıştır.
gözetmeksizin biribirlerinin bayrâmlarına, kandillerine, yortularına, muayyen
günlerdeki oruçlarına; sünnet, komünyon3
ve bar-mitsva4
törenlerine saygılı davranmış, bunlara katılmış; bunları komşuluğun ve dostluğun
pekişmesi için fırsat addetmiştir.
yalnızca bir cüzzam hastahânesi olan "Miskinler Tekkesi"ni bir yana bırakacak
olursak, Üsküdar'ın irfânî hayatına bilfiil yön vermiş olan 66 dergâh arasında:
17 Celvetî, 8 Nakşî, 8 Kādirî, 7 Şâbanî, 5 Rifâî, 4 Bedevî, 4 Bektâşî, 4 Halvetî, 4 Sa'dî, 2
Bayrâmî, 1 Cerrâhî, 1 Mevlevî ve 1 Sümbülî dergâhının bulunduğunu görmekteyiz.
Bu manzara Celvetîliğin Üsküdar'a ne büyüklükte bir mânevî damga vurmuş olduğuna
da, halkın indindeki i'tibârına da ışık tutmaktadır.
bakımından zengin bir geçmişe ve yerleşmiş bir geleneğe sâhib olan bir beldedir.
Bu sohbetler yalnızca dergâhlarda değil, fakat:
evlerde, konaklarda ve bâzı kahvehânelerde de yapılırdı. Benimçocukluğumda ve gençliğimde 1) özbekler Tekkesi, 2) Mevlevî Dedesi rahmetli
Ahmed Remzî Akyürek Efendi'nin müdürlüğü sırasında Hacı Selim Ağa Kütüphânesi ve
3) Sâim ve Bekir Düzgünman kardeşlere ait, Hâkimiyeti Millîye Caddesi'nde 104
numaradaki "Attâr Dükkânı"5
irfân ve mârifet sâhibi zevâtın sohbet
için buluştukları en güzîde yerlerdi. Ama artık ne Hacı Selim Ağa
Kütüphânesi'nde sohbete mihrâk ve mihver olacak bir Remzî Dede var, ne de 1991
yılında kapılarını kapatmış olan "Aktar Hocalar" nâmıyla mârûf "Attâr
Dükkânı".
Bu "Attâr Dükkânı" zamanın
bâzı meşhûr san'atkârlarının,
âriflerinin, sırlı sôfîlerinin ve meşâyihinin sohbet ve muhabbet etmek
üzere sürekli uğradıkları, âdetâ Akademi mesâbesinde, bir
mekândı.
Bilhassa
cumartesi günleri öğleden sonra bu birkaç metrekarelik yere 7-8
kişinin toplanıp sohbet ettiği olurdu. Bu muhterem zevât arasında
Rifaî şeyhi Sarı Hüsnü Efendi'yi, Sandıkçı Rifaî Dergâhı'nın son şeyhi
Haydar Efendi'yi, Kurban Nasûh Rifaî Dergâhı'nın son şeyhi Seyyid Hayrullah
Tâcüddin Yalım Efendi'yi (1883-1954), Bandırmalızâde Dergâhı'nın
Celvetî-Bektâşî şeyhi Seyyid Yusuf Fâhir Ataer Baba'yı (1891-1967), son
derece sırlı bir zât olan Hamzavî-Melâmî meşrebli Hâfız Eşref Ede
Efendi'yi6
(1876-1954), özbekler Tekkesi'nin son şeyhi Necmeddin özbekkangay
Efendi'yi (1903-1971), Nasûhî Şa'bânî Dergâhı'nın son şeyhi Kirâmeddin
Efendi'ye bağlı olan üsküdar İskele Câmii baş imâmı Hâfız Nâfiz Uncu
Efendi'yi7
(1887-1958), Hezârfen Necmeddin Okyay Hoca Efendi (1883-1976) ile kendisi
gibi kadîm tarz cildde ve ebrûda güzel eserler vermiş olan oğlu Prof.
Sâcid Okyay'ı (1915-1999), Osmanlı hânedânının son müezzinbaşısı ve
Dümbüllü İsmail Efendi'nin (1897-1973) amcası olan Hâfız Muhiddin
Tanık Efendi'yi (1878-1952), öz Söz8
başlıklı ârifâne bir risâlenin müellifi Fehim Tandaç'ı ve Muhammed
Nûrü'l-Arabî'ye mensûb kaymakam emeklisi Melâmî Abdullah Bey'i ve ressam
üsküdar'lı Hoca Ali Rıza Bey'i (1858-1930) de zikretmek gerekir.Daha sonraları ise, neyzen
Niyâzi Sayın (doğ. 1927) ilk mûsıki meşkini gene bu dükkânda Sâim Efendi
Amca'nın küçük oğlu ebrûzen ve kadîm tarz cild üstâdı Mustafa Düzgünman'dan
almış; ebrûculuğa da gene onun teşvîki ve eğitimiyle başlamıştır. Niyâzi
Sayın neydeki perdeleri fevkalâde titizlikle kullanmak, nefesine
kudretle hâkim olmak ve kendine has eşsiz bir üfleyiş üslûbuna sâhib
olmak sûretiyle tecellî eden ustalığını, bunu sabırla ve kanaviçe
işler gibi geliştirmiş olan hocası ressam ve neyzen merhûm Halil
Dikmen'e (1906-1964) borçludur.
Bu arada, bu Attâr Dükkânı'nın
müdâvimleri arasında, Halvetiyye'nin Sinânîye kolundan üveysî-melâmî
meşrebli bir zât olan bankacı Şevket Turgut çulpan'ı (1914-1990), Fâtih
Türbedârı Ahmed âmiş Efendi'nin (1807-1920) halîfesi Ahmed Tâhir Efendi'nin
mürîdlerinden ve Ayaş'lı Arabacı İsmâil Ağa diye bilinen tasarruf ehli
ârif bir zâtın oğlu olan Albay Müh. Vehbi Güloğlu'yu (1922-1998), Abdülbâkıy
Gölpınarlı'yı (1900-1982) ve Hâfız âmâ Tevfik'i de unutmamak gerekir.
âmâ Tevfik iri yapılı, gür ve pürüzsüz sesli, mûsıkîye âşinâ, hadîs bilen
bir zât idi. Yeni Câmi'nin minâresinden sabah ezânını sabâ makāmından
okuduğu zaman üsküdarlılar yataklarından doğrulur, bu gür sesi huşû
içinde dinlerdi.
Daha yakın zamanlarda da,
Necmeddin Okyay Hoca Efendi'nin son ve kıymetli tılmîzlerinden Prof. Dr.
Ali Alpaslan (doğ. 1925) ile Prof. Uğur Derman9
(doğ. 1935) da, Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu (doğ. 1936) da,
gazeteci-yazar-mûsıkîşinas Nezih Uzel de bu dükkânın gönül ehli
müdâvimlerinden olmuşlardır. Bu dükkânın en sürekli müdâvimleri en azından
54 yıllık (belki de daha fazla) bir sadâkatle rahmetli babam Hâfız Mehmed
Nûrullāh bey (1896-1973) ve 53 yıllık bir sadâkat ile de fakîr
olmuşuzdur.
üsküdar'daki bu Attâr Dükkânı
nice sohbetlerin, nice dostlukların, nice himmetlerin, nice
hayırların, nice tefekküre şâyân ibretlerin, nice füyûzatın, nice
mânevî tohumların ve irşâdların sebebi ve mihveri olmuştu. Neyzen
Niyâzi Sayın, bir gün bana, bu dükkânın rahmânî füyûzâtının sebep olduğu
maddî ve mânevî müktesebâtını hamd-ü şükrânla ve cezbeyle yâd ederken:
"Yüksel'ciğim; biz bu dükkândan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkân
süprüntüsünden beter olurduk" demiştir ki bu söz, elhak, fakîr için
de doğrudur!
Şurası bir gerçektir ki Üsküdar
ahâlisini bu kabil mânevî sohbetlere meylettiren etkenlerden biri de dinî mûsıkî
idi. Bu, bir taraftan "Üsküdar Ağzı" denilen Kur'ân tilâvet tarzıyla, diğer
taraftan da özellikle Ramazan'da terâvih namazlarının ilâhilerle kılınmasına
cevaz veren bir tutumla etkin olmaktaydı.
"Üsküdar Ağzı"nın en büyük hocası
babamın da, Karaköy'deki Yeraltı Câmii'nin baş imâmı Hâfız Ali Üsküdarlı'nın
(1885-1976) da hocası olmuş olan Nazîf Hoca Efendi imiş. "Üsküdar Ağzı"na hâkim
olan hâfızlar mûsıkîye fevkalâde vâkıf olarak yetiştirilirler ve Kur'ân
kıraatinde hangi sûrenin, hattâ hangi âyetlerin hangi makāmdan okunacağını bile
öğrenirlermiş. Bugün "Üsküdar Ağzı"nın iki mümtaz temsilcisinden biri Hâfız Kâni
Karaca, diğeri ise Hâfız İlhan Tok hocalardır. İkisi de Hâfız Ali Üsküdarlı'nın
talebesidir.
Benim çocukluğum ve gençliğimde
Üsküdar'da birkaç ilâhî grubu vardı. Bunların en i'tibâr göreni Mustafa
Düzgünman'ın10
kurduğu ve idâre ettiği gruptu. Bu grupta Niyâzi Sayın, Elektrik İdâresi'nden
ağabeyi Sırrı Sayın, sağlık memurları Sâlim ile Hâlid, banka memuru Turan, Foto
Ulus'un11
sâhibi Necmi, muhâsebeci Nûreddin Birbil, Yeni Câmi'nin müezzinlerinden âmâ
hâfız Tevfik, Uncular Caddesi'nde takunyeci Şâkir beyin oğlu Turan Denker ve
berber Mehmed12
de vardı. Bu grup daha çok ârifâne nefeslerin ilâhîleştirilmiş şekillerini
terennüm ederek Üsküdar ahâlisinin mânevî zevk ve neş'esine hem katkıda
bulunmuş, hem de onu bu nefeslerin mânâsını araştırmaya sevk
etmiştir.
Üsküdar'ın mânevî ve uhrevî
havasını pekiştiren unsurların en önemlilerinden biri de hemen hemen her
mahallede bulunan câmilerin ve tekkelerin hazîrelerinde yatan mevtâlardı. Her
Üsküdarlı daha küçük yaşından itibâren önünden geçtiği kabirlerde yatanların
rûhlarına mutlaka 3 İhlâs ve 1 Fâtiha okumayı bir alışkanlık hâline getirmiş
olur ve bu alışkanlığını ömrünün sonuna kadar da sürdürürdü. Böylece ahâlînin
derûnunda kendisi ile mevtâlar arasında doğal bir ünsiyet teessüs ederdi. Ahâli
ehl-i kubûr ile, mânen, âdetâ içiçe yaşardı. Bundan dolayı da Üsküdarlılar
iktisâb ettikleri bu ünsiyet dolayısıyla ölümden korkmazlar; onu ilâhî nizâmın
vaz geçilmez ve doğal bir unsuru olarak addederler; ölümü teslimiyetle,
tevekkülle ve hattâ, garibdir, neş'eyle beklerlerdi.
Bugünkü Üsküdar'da mânevî sohbet
geleneği kaybolmuş değildir. "Hakk Sohbeti" sistematik bir biçimde
evlerde, vakıflarda, derneklerde, kahvehânelerde, kütüphânelerde ve
ticârethânelerde; ârızî bir biçimde de Ramazan çadırı'nda, Kültür
Merkezleri'nde ve kezâ bâzı mahâllî radyolarda, hamdolsun ki, hâlâ
sürdürülmektedir.
* *
*
[1]Mehmet Mermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, 3 cild,
Üsküdar Belediyesi, Üsküdar 2001.
[2]İbrâhim Hakkı Konyalı, Üsküdar Târihi, 2 cild, Türkiye
Yeşilay Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1976-1977.
[3]Komünyon: Hıristiyan çocuklarının Kilise'de, ilk defa, Hazret-i İsâ'nın
etini simgeleyen ekmeği yeme ve kanını simgeleyen şarabı içmeleri sonucu
hıristiyan cemaatinin üyesi olduklarını ilân eden dinî tören.
[4]Bar-Mitsva: Mûsevî oğlanlarının 13 yaşında iken tâbi' oldukları bir
eğitim sonunda mûsevî cemaatinin dinî vecîbelerini idrâk etmiş bir üyesi
olduğunu ilân eden dinî tören.
[5]Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr
Dükkânı, 4. baskı, Kubbealtı Neşriyâtı,2003.
[6]Bk Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'ın üç "Sırlı"sı,
Kubbealtı Neşriyâtı, (Basılıyor).
[7]Bk Ahmed Yüksel Özemre, A.g.e.
[8]Fehim Tandaç: öz Söz - Din Bilgilerinin özünden Söyler,
Doğu Yayınevi, 54 sayfa, İstanbul 1944.
[9]Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki isim benzeri, merhûm tabib
Prof. Dr. Uğur Derman ile karıştırmamak gerekir.
[10]Mustafa Düzgünman (1920-1990), XX. yüzyılın en büyük ebrû ve kadîm tarz
cild üstadlarından biridir. Kıymetli talebeler yetiştirmiş, ebrû zevkini halka
aşılamış ve pekçok ebrûzenin rızık kapılarının açılmasına sebeb olmuştur.
Kendisi de 19 ilâhî ve bir de şarkı bestelemiştir. Bk. Ahmed Yüksel
Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı, 4. baskı, Kubbealtı
Neşriyât, 2003.
[11]Foto Ulus, Hâkimiyet-i Milliye Caddesi ile Eski Mahkeme Sokağı'nın
birleştiği köşede bulunuyordu.
[12]Berber Mehmed bey Hâkimiyet-i Milliye Caddesi No: 106 da, Attâr
Dükkânı'nın bitişiğinde idi.