Buradasınız

ÜSKÜDARLI BİR ÂRİF: AHMED YÜKSEL ÖZEMRE [MUSTAFA TATCI]

Kaynak: Bizdergi, Sayfa 22

Link: http://www.kizilbork.com/FILES/sayi05.pdf

ÜSKÜDARLI BİR ÂRİF: AHMED YÜKSEL ÖZEMRE
Dr. Mustafa Tatcı

Zat-ı Hakk'da mahrem-i irfan olan anlar bizi
İlm-i sırda bahr-i bi-payan olan anlar bizi


Özemre, 11 Şubat 2006

Tahsin Çakmak adında tanıdığım bir meczup vardı.

Tahsin Ağabey Cuma günleri Ulucâmiye gelir, bütün samimiyetiyle ve vecd ile ruhanîlere “Hûuuuuuuuuuuu!” diye niyaz ettikten sonra avâzı çıktığı kadar bağırırdı:

- Ölüm vardır, ölüüüüüüüüüm!

* * *

Bir gün cemaatten birisi biraz da laubali bir ifadeyle:

- Tahsin, sanki sen ölmeyecek misin? Ne bağırıp duruyorsun! diye çıkıştı.

Tahsin Ağabey ciddiyetle o zata dönüp:

-Biz ölmeyiz! diye cevap verdi. Tıpkı Seyyid Seyfullah’ın:

Biz âşıkız biz ölmeyiz

Çürüyüp toprak olmayız

Karanlıklarda kalmayız

Bize leyl ü nehâr olmaz

nutkundaki nükte gibi müthiş bir cevaptı bu! O zat güldü geçti, bendeniz öylece dondum kaldım!

Ne güzel diyor Yunus Emremiz:

“Cahil ne bilsin Hakkı sever var!”

* * *

Haza erenler ölmez! Zira bir kere “Hay” dedi ve hayat buldu artık.

Dünyada ölü gibi yaşayanlar düşünsün!

* * *

Özemre üstadın kızı Rabia “Mustafa abi dua et, babam iyice rahatsızlandı” diye telefon ettiğinde, son görüşmemizdeki ümitsiz beklentimin de galebesiyle “Ahmed Yüksel Özemre hocam bu sefer gitmeye niyetli, keşke her sözünü tuttuğu gibi son verdiği sözü de tutsaydı.” diye geçirdim gönlümden.

Uşak’a gidip kardeşime ait bağda bir hafta dinlendirmeyi, temiz hava almasını planlamıştık üstadın. Sessiz, yemyeşil bir ortamda, insanlardan uzak bir hafta halvet kalacaktık. Bu sözünü tutamadı Özemre Hocam!

Artık taşıdığı elbise ağır geliyordu, gitmek istiyordu.

* * *

Vefatından bir ay önce hastanede yaptığım ziyaret sırasında “Doktorlar altı ay müddet verdiler. Rabia duymasın!” demişti. Çok geçmedi hemen o günün akşamı Rabia ve bütün sevenleri duydu hastalığını.

Tevekkül içindeydi. Zira, yaşarken hayat-ı ebedîyi bulmuş insanlardandı.

Ahmedde idi ahade Yüksel’di. Sadece mimi gitti, ahad ise bakidir!

Âriflerden biri bu nükteyi ne güzel anlatır:

Ölümüm sessiz olsun ağlamasın hiçbir göz

Değişen yalnız beden, bâki kalan ise öz

* * *

Bir muhabbetimizde vasiyet etmişti. “Cenazem Aziz Mahmud Hüdâyî’den kaldırılsın!” diye. O da nasip olmadı. Zaten kendisi de bir yazısında bahsediyordu bu vasiyetinin yerine getirilemeyeceğinden. Kızı Rabia’ya vefat ettiğinin ertesi cenaze kalkmadan önce babasının bizim yanımızda söylediği vasiyetini hatırlattım. Ama her şey Yeni Camie göre hazırlanmış. Ne yaparsın takdir-i ezel! Bereket, cenaze hastaneden alınıp Yeni Camie getirilirken uyanık bir ihvan bu vasiyetini hatırlayıp cenazeyi orada bir mikdar durdurmuş.

* * *

Velhasıl bir güzel dost daha 25 Haziran 2008 sabahı:

Tâ ezelden biz bu aşk içinde rüsvâ olmuşuz

İsmimizdir söylenen manâda ankâ olmuşuz

diyerek uçup gitti. Kendinden, kendine…

* * *

Yaklaşık on senedir vicahen görüştüğüm üstad Ahmet Yüksel Özemre’yi anlatmak çok zor.

Âlimdi.

Arifti.

Zarifti.

Çelebiydi.

Sohbetlerimiz, güzel günlerimiz oldu. Birbirimizi çok sevdik. Muhabbetimizi de bir vesile ile perçinledik. Kendi öğrencilerinden kızım dediği Ebru hanımefendi ile evliliğimize vesile oldu. Eşim Ebru’yu bendeniz ondan istedim. Kızını verdi, bizi damatlığına kabul etti. Her halde son nikah şahitliklerinden birini de fakir için yaptı.

* * *

Bendeniz “Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı” ndan yayınlanan “Üsküdarlı Mustafa Mânevî/Divânçe-i İlâhiyat” (İstanbul 2002) isimli eserimi:

“Bu kitabımı, Üsküdar’ın yaşayan Ma’nevî’si, Azîz dost, Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre üstâda ithaf ediyorum.” şeklindeki ithaf yazısıyla Ona atfetmiştim. Çok hislenmiş, kitap eline geçer geçmez bendenizi aramış, tahassüslerini bildirmişti.

* * *

Kendine ait imzalı kitaplarının hemen tamamında yaşını ve konumunu bir tarafa bırakıp tevazuyla “Aziz kardeşim Dr. Mustafa Tatcı’ya muhabbetlerimle” veya bir baba şefkatiyle “Aziz oğlum Mustafa Tatcı’ya muhabbetlerimle” gibi ithaflar yazıyordu.

* * *

Ağabeyim Kemal Tatcı’nın vefatı münasebetiyle o hasta haliyle gıyabî cenaze namazı kıldığını elektronik posta ile şu cümlelerle yazıp tesellide bulunuyordu:

“Muhterem Oğlum,

Ağabeyinizin vefâtına üzüldüm. Makamı Cennet olsun! Cenâb-ı Hakk bu acınızı unutturacak baska acı yüzü göstermesin! Haberi alır almaz gıyâbında cenâze namazını kıldım. Allah kabûl etsin. Âmin! Hasretle gözlerinizden öperim. Muhabbetlerim ve hayr dualarımla. Ahmed Yüksel Özemre (Perşembe, Şubat 9 2006 13:08).”

* * *

Ahmed Yüksel Özemre üstad, bir dost idi.

Üsküdar âşıkı, sevdalısı ve hâdimi idi.

Bendenizin Üsküdar kitaplığı için yaptığım bütün çalışmalarımı yakından takip eder, önceden bilgisayarına yükler, okuyup katkıda bulunurdu.

Selâmî Ali Efendi’nin hayatını anlatan kitabımız bitince bir takriz lutfetmiş, önceden de bendenize şunları yazmıştı:

“Sevgili Oğlum,

Kitabını baştan sona zevkle okudum. Sa’yin meşkûr olsun! Kitabın Takrîz’ini ekteki dosyada takdîm ediyorum.

Selâmî Ali Efendi Hazretleri’nin kurduğu tekkelerden biri Acıbâdem Fıstıkağacı’nda değil Fıstıkağacı ile Bağlarbası arasında kalan Kuruçeşme denilen mıntıkadadır.
Şimdilerde, yerinde, 1957-1965 yılında inşâ edilen Selâmî Ali Efendi Câmii vardır. Bugünkü Acıbâdem semti Fıstıkağacı semtinden kuşuçusu 3 km. uzaktır. Ayrıca Hazret, bir değil ve de Bülbülderesi’nde değil, iki câmi inşâ ettirmistir. Takrîz’de belirttim. Ayrıntılarını Nermi Haskan’ın “Yüzyıllar Boyunca Üsküdar” isimli eserinin 1. cildinde 310-317. sayfalarda bulacaksın.

Gözlerinden hasretle öperim.

Muhabbetlerim ve dualarımla...

Ahmed Yüksel Özemre”

* * *

Üstadın mektupta belirttiği söz konusu takriz bahsi geçen kitapta yayınlanmış olup şöyle idi:

"Takriz"

Mânevî geçmişimizin atmosferini, bu geçmişin erkânını, âbidevî şahsiyetlerini titiz bir tetkike ve büyük bir sabra dayanan sayısız feyizli eseriyle ihyâ etmekte olan Dr. Mustafa Tatcı’ya ne kadar teşekkür etsek azdır.

Mustafa Tatcı XVII. yüzyılda Üsküdar’a yalnızca mânevî değil fakat maddî olarak da damgasını basmış olan bir büyük velîyi, Üsküdarlı Selâmî Ali Celvetî – Hayatı, Tarîkatnâmesi ve Vakfiyyesi başlıklı bu eseriyle bizlere tanıtırken yalnızca kültür hayatımızın şanlı bir sayfasını gözlerimizin önüne getirmekle kalmamakta, aynı zamanda Üsküdar Târihi’nin belirli bir kesimine de ışık tutmaktadır.

Şeyh Selâmî Ali Efendi Hazretleri Üsküdar’ın mânevî hayatına Kısıklı’da, Kuruçeşme’de ve şimdiki Selâmsız’da üç tekke, biri Kısıklı’da ve diğeri de Selâmsız’da olmak üzere iki câmi; ictimaî hayatına da Selâmsız’da koskoca bir mahalle ile aynı yerde bir hamam ve Fatma Hâtun Mescidi’nin karşısında bir çeşme inşâ ettirmek sûretiyle büyük katkıda bulunmuştur. Denilebilir ki bu zât Üsküdar’ın mânevî Efendisi ve Halvetiye Tarîkatının Celvetî kolunun kurucusu olan Şeyh Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nden sonra Üsküdar’ın manevî ve ictimaî hayâtına en fazla müessir olmuş olan bir mutasavvıftır.

Bu aydınlatıcı eseri dolayısıyla Dr. Mustafa Tatcı’yı tebrik ediyor ve sa’yinin idrâk sâhipleri nezdinde takdîr ve minnet ile meşkûr olacağına inanıyorum.

Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre.”

Fizikçi, edip, şair, sporcu, İstanbul ve hassaten Üsküdar’ın kültür tarihçisi vs. gibi özelliklerinin yanında bir tasavvuf adamı olan Özemre’yi kısa bir yazıda anlatmanın imkanı yoktur. Bu vesile ile Üstada Allah’tan rahmetler diliyorum. Benim için her İstanbul seyahati, biraz da Özemre’yi ziyaret anlamına geliyordu.

Şimdi ben Üsküdar’da kime gidip kiminle sohbet edeyim?


15.12.2006 Özemre”nin çalışma odasında Mustafa Tatcı, Ebru Tatcı ve Özemre


11 Şubat 2007 Mustafa Tatcı, Rabia Özemre, Ebru Tatcı ve Üstad


Üsküdar Sempozyumunda Hamid Tatcı’nın objektifinden Özemre, 2005

Tasarım & Geliştirme | kerataif